Güneş Vakfı tarafından düzenlenen geleneksel Cuma Konferansları kapsamında Erzurum Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yrd. Doç. Dr. Uğur Akbulut, “Masum Bir İçecek ve Tartışmalı Bir mekân: Osmanlılarda Kahve ve Kahvehane” konusunda değerlendirmelerde bulundu.
AKBULUT KONFERANS VERDİ
Güneş Vakfı merkezinde düzenlenen ve yoğun katılımın yaşandığı konferans programında konuşan Yrd. Doç. Dr. Uğur Akbulut, “Türk kültüründe kendine özgü bir yeri olan kahve, genel olarak Yemen ile özdeşleşmiş olmasına rağmen anavatanı Habeşistan yaylalarıdır. Bilhassa Kaffa taraflarında doğal olarak yetişen kahve, 14-15. yüzyıllarda Yemen’e götürülmüş ve burada gittikçe yaygınlaşan bir içeceğe dönüşmüştür. Kişiyi uykuya karşı zinde tuttuğu için geceleri yapılan zikirlere dayanabilmek adına özellikle tasavvuf çevrelerinde büyük ilgi görmüştür” dedi.
KAHVENİN YOL HARİTASI
“Kahve, Yemen’den sonra Mekke’ye ulaşmış ve ilk kahvehane burada açılmıştır. Ardından Mısır, Suriye, İran ve Türkiye’ye ulaşan kahve, her yerde büyük rağbet görmüştür” diyen Yrd. Doç. Dr. Uğur Akbulut, “1550’li yıllarda İstanbul’da ilk kahvehane açılmış ve kısa zamanda tiryakilerin yoğun ilgisini çekmiştir. Her ne kadar bazı kimseler kitap veya gazeller okuyup ilmi sohbetler yapıyor olsa da bir süre sonra gidecek yeri olmayan sefillerin sığınağı haline gelmiştir.
KAHVEHANELER
Yazılı iletişim araçlarının bulunmadığı devirlerde “söylenti” en temel sosyal iletişim aracı olup en yeni haberler bu yolla yayılmaktaydı. Kontrol edilemez özelliği dolayısıyla da egemen güç yani devlet için büyük bir tehlike oluşturmaktaydı. Kahvehaneler, “devlet sohbeti” denilen siyasi söylem için oldukça elverişli mekânlardı. Sohbetlerde genelde umumi hoşnutsuzluk, kötü yönetim, yolsuzluk gibi politik tartışmalar söz konusu edildiğinden, topluca kapatma başta olmak üzere, çeşitli tedbirlere başvurulduğu görülmüştür. Nitekim kahvehaneler II. Selim, III. Murad ve IV. Murad devirlerinde topluca kapatılmıştır.
XIX. yüzyılda kahvehanelerin toplu olarak kapatılması söz konusu olmasa da bu mekânlar devlet tarafından sürekli gözetim altında tutulmuştur. Bu yüzyılda sadece İstanbul’da 2500 civarında kahvehane vardı. Sayıları her geçen gün artan kahvehaneler müşterilerle dolup taşıyordu. Boş zamanlarını geçirmek için kahvehanelerde buluşan insanlar tütün içiyor, müzik dinliyor, meddahların anlattığı çoğu siyasi hikayeleri takip ediyordu.” diye konuştu.
MAHALLE KAHVEHANELERİ
Dindışı bir yapı olarak ortaya çıkan kahvehanelerin en yaygın tipinin mahalle kahvehaneleri olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Uğur Akbulut, daha sonra şunları kaydetti; “Bir buluşma ve haberleşme merkezi olan bu kahvehaneler çoğunlukla camiyle bitişik olup namaz vaktini bekleyenler için ayrılmış bölüme kurulmuştu. Bu kahvehaneler adeta mahallenin kalbi durumundaydı. Mahalle kahvehaneleri dışında yeniçeri kahvehaneleri, esnaf kahvehaneleri, aşık kahvehaneleri, semai kahvehaneleri, tulumbacı kahvehaneleri ve meddah kahvehaneleri gibi kahvehaneleri türleri de bulunuyordu.
Kahvehanelerin temel varlık sebebi her ne kadar kahve içmek olsa da amacın dışına çıkılıp içki, kumar, fuhuş ve esrar gibi tasvip edilmeyen fiiller de işlenmeye başlanınca kahvehanelere yönelik toplumsal bakış açısı olumsuz etkilenmişti. Bu durumdan rahatsız olan ahali ilgili mercilere şikâyetlerini dile getirmiş ve yapılan tahkikatlar sonrası suçlu bulunan kahvehane işletmecileri cezalandırılmış ve dükkânları yıkılmıştı.
Kahvehanelerle ilgili sorunlardan bir kısmı da okul ve öğrencilere ilişkindir. Zira bazı öğrenciler okul kıyafetleri ile kahvehanelere giderek kumar oynuyor veya içki içebiliyorlardı. Öte yandan okulların yakınında açılan kahvehaneler çıkardıkları gürültü veya yüksek sesle çalınan gramofon nedeniyle de şikâyetlere konu oluyordu.
Ortaya konan şikayetlere bakıldığında insanlar, kahve içildiği için hiçbir kahvehaneden rahatsızlık duymamıştı. Esas rahatsızlık, maksadın dışına çıkıldığında oluşuyordu. Birbirinden çok farklı işlevlere ev sahipliği yapan bir mekânın tek bir isimle tanınıyor olması sorunun temelinde yatan esas etkendi. Zira “kahvehane” olarak adlandırılan bu mekânların aynı zamanda birer kumarhane, meyhane, umumhane ve gece kulübü gibi çalıştırılması, tepkinin ve şikâyetlerin asıl sebebini oluşturmaktadır. Zira sonraki dönemde bütün bu işlevler başlı başına farklı birer mekâna