Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni açılışını yaptığı İzmir Başbakanlık Ofisi'nde katıldığı bir televizyon programında gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bazı şehirlerin yükselişi ile ülkelerin yükselişi arasında paralellik olduğunu ve İzmir’in böyle bir şehir olduğuna işaret eden Başbakan Ahmet Davutoğlu, “ İzmir ait olduğu şehrin yükselişini de düşüşünü de en canlı yaşayan şehirlerden biridir. Tarihte İzmir düşüş esnasında harman oldu. Yakın zamana baktığımızda İzmir İktisat Kongresi’nin burada yapılması, Cumhuriyetin kaderinin de burada şekillenmesi istiklalin baş şehri olması açısından mühim fakat sonra İzmir’in öneminde göreceli düşüş oldu. Adnan Menderes demokrasiyi burada başlatmasıyla tekrar yıldızı parlasa da şimdi Türkiye yükselirken öne çıkan bir şeyi olması lazımdı. Ben onun için İzmir’ her geldiğimde ‘ufuk şehri’ diyorum. Asya’dan Akdeniz’e doğru kısrak başı gibi bütün serüveni yaşadı. Şimdi ki hedefimiz nedir? Şu anda Akdeniz’e baktığımızda kaos hali var. Bir tek gücün hakimiyetinde Akdeniz yok. Ama siyasi ve ekonomik krizler yani Akdeniz’in güneyinde Kuzey Afrika’daki siyasi krizler, Avrupa’nın güneyindeki ekonomik kriz bir çok ülkenin göreceli olarak düşmesine yol açıyor . Beyrut eski Beyrut, İskenderiye İskenderiye, Atina eski Atina, Selanik eski Selanik değil. Bu durumda Türkiye gibi ekonomik olarak yükselen ülkenin Akdeniz’e açılan kapısı olma itibariyle İzmir’in çok önemli konumu var. Bu kaos döneminde Akdeniz’de Türkiye bu istikrarı sürdürmesi halinde hem yükselen güç olacak hem de İzmir ufuk şehir olarak öne çıkacak” dedi.
“TÜRKİYE’Yİ YANSITAN BU ŞEHİRDE KİMSE ÖTEKİLEŞTİRİLMEYECEK”
Her şehre gittiğinde o şehirden Türkiye vizyonunu anlattığını dile getiren Davutoğlu, “Burada esas olan şu, bizim vizyonumuzun temelini görmek açısından ne yapıyoruz bakın Çandarlı Limanı’nı yapıyoruz. Akdeniz’in en büyük konteyner limanı olacak. Ama arkası hinterlandı olacak. Bu hinterlandda İzmir İstanbul’a otoyolla bağlanıyoruz. İzmir Çanakkale Boğaz geçişi ile Balkanlara bağlıyoruz. İzmir’i Ankara hızlı tren ve otoyolu ile İç Anadolu’nun gövdesine bağlıyoruz. Ankara’dan devam edecek hızlı tren, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars, Tiflis, Bakü oradan da Asya içlerine gidiyor. Asya’dan gelen demiryolu Türkiye’ye geliyor Ankara’ya geliyor. İstanbul’dan Londra’ya kadar gidiyor ve Çandarlı’ya ulaşıyor. Önce zihninizde heyecan resmi olacak. İzmir ‘e bu kadar önem arz etmişken, bizim İzmir ile ilgi bu vizyonu harekete geçiren bir siyasi irade ortaya koymamız lazım. Bu Başbakanlık Ofisi’ni taşımaktır. İzmir’in siyasi olarak tercihi ne olursa olsun bizim her şehirle ilgili idealimiz var. Hiçbir şehir hiçbir partinin kalesi değil. Bütün şehirlere ulaşamazsak Türkiye’yi ayağa kaldıramayız..”
“BU GENÇLİK AK PARTİ GENÇLİĞİ ARTIK”
Çocuklar, gençler ve yaşlılar konusunda özel bir duyarlılığı olduğunu dile getiren başbakan Davutoğlu, şunları söyledi: “Gençlere duyarlılığım eğitim hayatı içinden gelmemle ilgili. Bir ülke gençliği ihmal ederse, gelecekle ilgili planlar yapamaz. Bugün ki gençliğin özelliği, bu gençlik Ak Parti gençliği artık, yani AK Parti döneminde yetişen gençlik. 13 yıldır iktidardayız 18 yaşındaki bir genç yani ilk defa oy verecek bir genç AK Parti iktidara geldiğinde 5 yaşındaydı. 80-100 kişilik sınıfları bilmiyordu. Babası maaşını aldığında aynı gün dolara çevirmek zorunda olduğunu bilmiyordu. Cebinde taşıdığı liranın değer kaybettiğini bilmiyordu. Gazete haberlerinde İstanbul’daki çöp dağlarını, Ankara’daki çöpleri bilmiyordu. Musluklar açıldığında İstanbul’da, Cumhurbaşkanımız belediye başkanı olana kadar ‘tıs’ diye ses geldiğini bilmiyordu. Bütün bunları bilmeyen bir gençlik ve herşey önünde hazır olmuş bir gençlik. Bu da doğal ve o zaman beklenti yükseliyor. Eskiden gençleri çok az şeyle tatmin edebilecekken, bu refaha alışmış gençlik daha fazlasını istiyor bu doğal. İkincisi biz de öyleydik ben hiç yadırgamıyorum.”
“BİZ BU GENÇLİĞİ KAYBEDEMEYİZ”
Gençlerin iktidara karşı daha mesafeli ve hafif isyan içinde olabileceğini kaydeden Davutoğlu, “Gençlerimize söyledim, bir adaletsizlik gördüğümüzde isyan duygusuyla söz söylerdik, siz de dünyada gördüğünüz adaletsizliklere, Türkiye’de gördüğünüz yanlışlara sesinizi yükseltin, gerekirse bize de söyleyin. Benim küçük kızım 12 13 yaşındayken evde rahatsızlık duyduğu bir şey olmuş ‘ben bir bireyim baba’ dedi. Hoşuma gitti. Biz gençleri ezberci olsunlar diye yetiştirmiyoruz . Bizim görevimiz gençlerin bu çıtasına kolay gelmediğimizi anlatıyoruz. Gençlerin beklentilerini karşılamak için büyük bir seferberlik yapmak gerektiğini söylüyoruz. Hatta o gençlere bu bir serüvendir, 1910’lu yıların gençleri bir ülke coğrafyasını savunmak için üç kıtada öldüler. 1920’li yılların gençleri yeni bir devlet kurmak için çaba sarfetti. 1930-1940’lı yılların gençleri Demokrat parti döneminin tek şartlandırıcı yaklaşımından etkilendi. 1950’li yılların gençleri bir ihtilalle tanıştı ilk defa. 1960’lı yılların gençleri kutuplaşma tehdidi yaşadı. 1970’li yıllarda biz okurken gençlerin en değerlileri çoğuda karşımızda sağcı solcu diye farklı gruplarda bizim karşımızda olan gençler bu ülkenin geleceği için canlarını ortaya koydular ama kutuplaştılar. 80’li yıllar gençliği apolitize etti, gençliklerini yaşayamadı. 90’lı yıllar krizler, koalisyonlar. 2000’li yıllarda gençlik yavaş yavaş dünyayla daha özgürce tanışma ve kendi içinde bir çok devinimi yaşama imkanı buldu. 100 yıllık bir serüvendir bu. Biz bu gençliği kaybedemeyiz. Bu gençliğin beklentileri, bu gençliğin talepleri, bu gençliğin dile getireceği hususlara ben hiçbir sınırlama getirilmesi taraftarı değilim. Dile getirsinler ama barışçıl bir şekilde” ifadelerini kullandı.
“YÜZDE 35’E RAZI OLMAYIZ”
Seçim anketlerinin kendilerini daha fazla çalışmaya sevk ettiğini ifade eden Davutoğlu, “Genel olarak anketlere bakıldığında tabi farklı veriler elimize geliyor şunu emin şekilde söyleyebilirim. AK Parti’nin net çoğunlukla iktidar olabileceğinden şüphemiz yok. Önemli olan bu çıtayı Anayasa’yı değiştirecek şekilde yukarı çekmek. Ama demokrasi ve halka saygıysa siz rehavete kapılamazsınız. Bir vesileyle yüzde kaç sizin için başarılıdır dediler. Yüzde 50 desem geri kalan 50’sinden ümitsizim anlamı çıkar. Yüzde 55 desem, 45’inden, yüzde 45 desem 55’inden. Bizde böyle bir şey yok. Biz Kılıçdaroğlu değiliz, yüzde 35’e razı olmayız.” diye konuştu.
“BU İŞİN ARKASINDA CUMHURBAŞKANI VAR DİYECEKSİN, SONRA DA BENİM ARAMAMI BEKLEYECEKSİN”
Devletin seçim güvenliği ile ilgili her türlü güvenliği alacağını ve sandıklarla ilgili kimsenin tereddütü olması gerektiğini belirten Davutoğlu, şöyle konuştu: “Ama karşımızda öyle bir cephe var ki, tabiri caizse ikiyüzlü bir siyaset takip ediliyor ki. HDP batıda özgürlükçü, barışçıl bir dil zannedersiniz ki barış güvercinleri uçuracaklar. Doğuda tamamıyla baskıcı bir dil. Bugün burada söyledim, üç legal parti üç paralel örgüt iç içe girmiş durumda. MHP Genel Başkan yardımcısı diyor ki HDP’nin barajı aşması bizim menfaatimizedir, AK Parti’ye zarar verir, bize vermez. Yani PKK’nın terörü dolayısıyla batıda şehit cenazelerinden siyasi istismar yapan medet uman MHP, şimdi HDP’nin barajı aşması için nerdeyse dua ediyor ve destek veriyor. CHP diyor ki ‘HDP barajı aşsın bu bizim için iyi’, CHP Genel Başkan Yardımcısının ifadesi. HDP diyor ki Adana, Mersin olayları ile ilgili AK Parti’yi suçladı ve öyle bir pas attı ki MHP’ye sanki perde gerisinden bunlar oturup konuştular. Selahattin Demirtaş önce insani ilişkilere dikkat edecek. Nezaket bekleyen nezaket gösterir. Siz Selahattin Demirtaş’ı başbakan olduğum gün ilk kabul ettiğim kişilerden biri. Benim odama gelip 1 Ekim’de konuşacaksınız, 6 Ekim’de savaşa, isyana teşvik edeceksiniz. Bu samimiyetsizliği ben unutmam. Benim odamda çözüm süreci konuşacağız, 6 Ekim’de tweetlerle isyan edeceksin. Şimdi de daha Adana- Mersin olayı çıkmış, sen tutmuş AK Parti’yi ve beni suçlayacaksın. Bizi herkes tanıyor, herhangi bir şiddetle AK Parti bir yer aldı mı? 13 yıl bizim partimize kapatma davası açıldı Sayın Cumhurbaşkanımız Genel Başkanımız olarak bütün partilileri sakin olmaya davet etti ve Anayasa Mahkemesi’ne gidildi doğal olarak. Şimdi sen daha olay olur olmaz bu işin arkasında AK Parti var diyeceksin, bu işin arkasında Başbakan var diyeceksin, bu işin arkasında Cumhurbaşkanı var diyeceksin. Sonra da benim aramamı bekleyeceksin. Peki Selahattin Demirtaş ben onları suçlamama rağmen HDP’li olduğu apaçık belli olan bir takım şiddet yanlılarının Van Milletvekilimiz Burhan Kayatürk’e, Siirt Milletvekilim Yalçın Akkaya, bakın milletvekili ve milletvekili adaylarından bahsediyorum, bir seçim ofisinden değil. Erzurum Milletvekilimiz Abdurrahim Fırat’a açıkça saldırıldı, kendisi beni aradı mı? Burada mesele arama meselesi değil sadece dürüstlük meselesi. Eğer tutup bizi suçlamasaydı yine de ben bütün bu hatalarını göz ardı edip arayabilirdim de. İlk anda hemen şiddetle kınama ve dayanışma ifade ettim. Şimdiye kadar AK Parti binalarına, milletvekillerine yapılan saldırı konusunda Demirtaş’ın herhangi bir kınamasını gören oldu mu?”
“ÜÇ PARALEL ÖRGÜTLE MÜCADELE EDİYORUZ”
Türkiye’de üç parti ve üç paralel örgütle mücadele ettiklerini ifade eden Demirtaş, şunları söyledi: “MHP, CHP, HDP birbirini destekliyor yakın zamana kadar Pensilvanya paraleli bunlarla irtibat halindeydi. Resim ortaya çıkıyor. HDP ile Diyarbakır’da kapalı kapılar ardında ne olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi de Kılıçdaroğlu bunların yayın organlarını ziyaret etti. Onlar geldiler Bahçeli’yi ziyaret etti. Şimdi bir paralel örgüt ikinci paralel örgüt seçime illegal müdahil olan Kandil ve PKK. Hergün açıklama yapıyorlar ve Kürt kardeşlerimize seslenip ‘Sizin partiniz HDP’dir AK Parti’ye vermeyeceksiniz.’ Kürt vatandaşlarımızı temsil hakkını nerden alıyorlar bir, Kürt vatandaşlarımızı temsil edeceklerse batıdaki bazı adayları götürsünler doğuda bir göstersinler. Orda Emekli müftüyü göstereceksiniz, Diyarbakır’da müftü efendiyi. Batıda da doğudaki herhangi bir vatandaşın ahlaki değerleriyle yanına yaklaştıramayacağı isimleri göstereceksiniz. Şimdi ikinci paralele örgüt Kandil, doğrudan müdahale oluyor, baskıyla müdahil oluyor. Bugün bir pankart vardı. ‘Buraya HDP dışında başka bir parti giremez.’ Üçüncü bir paralel örgüt buna girdi o da DHKP-C. O da şurda açık bir şekilde elimizde açık bir şekşlde belgeler var, 2007’de DHKP-C’den tutuklanan adam, elimizde görüntüleri var. HDP binasına girişi, çıkışı var. Herşey belli. Bunu açıklayınca bu yalan olduğu ortaya çıkınca hemen HDP’den ses geldi, ‘Hayır bunu DHKP-C yapmamıştır DHKP-C pas attı. Düşünün terör örgütü, bizim başsavcımızı şehit eden örgüt diyor ki HDP’ye destek veriyoruz, biz yapmadık. Hemen arkasından MHP ve CHP, DHKP-C’ye cevap vereceğine, ‘Bunu AK Parti yapmıştır’ diyor. Bir paralelliği göstermek bakımından da DHKP-C’nin açık bir şekilde irtibatlı bir müzik gurubunun solisti Hatay’da CHP’nin liste başı ve Esed’e övgüler yazan bir adam. Dolayısıyla öyle bir tablo var ki karşımızda üç partiyle rekabet ediyoruz, bir de üç tane paralel illegal örgütle mücadele ediyoruz. Ama bunların hepsini, altısını bir pakete toplayıp demokrasinin tarihi çöplüğüne paketleyeceğiz.”
“NİYE DEMİRTAŞ ERMENİ SOYKIRIM KONUSUNA KATILDI”
Kürt kökenli vatandaşlara özellikle seslenen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çarpıcı bir misal vereyim. Bunu Kürt kökenli kardeşlerimizin çok iyi dinlemesini rica ediyorum. Niye ortada tam bir çözüm süreci yürürken, birden Selahattin Demirtaş, Ermeni Soykırımı konusuna katıldığını ifade etti. Ve açık bir şekilde Ermeni Soykırımı karşısında Türkiye’yi suçlayan ifadeler kullandı. Tam da bize karşı kampanya yürütülürken. Böyle bir iddiayı biz külliyen reddediyoruz ama biz böyle bir iddiayı tam da bu iddianın geçtiği coğrafya olan Kürt vatandaşlarımızla ilgili olarak ifade ettiğinizde siz ne demiş oluyorsunuz? Hatta diyor ki ‘Bunda Kürtlerin de sorumluluğu var, onlar adına özür diliyorum’ gibi bir ifadesi var. Kürt kardeşlerime sesleniyoruz, sizi itham eden birisinin sizin temsilciniz olması mümkün mü? Eğer Kürtler ve Türkler bunu yaptılar gibi bir ifade kullanıyorsa Türkiyeleşmesi mümkün mü?” diye konuştu.
“DEMİRTAŞ TERCİHİNİ YAPMALI”
Ermeni meselesi ile ilgili olarak acıları paylaşma noktasında ifadeler kullandıklarını belirten Demirtaş, “Ermeni soykırımı iddiasını gündeme getirenler bu üçgen içinde Kandil, İmralı, HDP üçgeninde öyle unsurlar var ki bu topraklar üzerinde bir takım operasyon yapmak isteyenlerin sözcüsü, bunlar çözüm sürecine karşı. Bir kesimde var ki gerçekten Türkiye’deki demokrasinin gelişmesinden, olağanüstü halin kalkması dolayısıyla Türkiye’de demokratik bir siyasi sürecin olduğunu düşünenler de var. Biz onlarla çözüm sürecini devam ettiririz. Ama Selahattin Demirtaş tercihini yapmalı. Hangi kesimden olduğunun tercihini yapmalı. Yaptığı yurtdışı ziyaretlerde Ermeni diasporası ile görüşüp hangi pazarlıkları yaptığını açıklamalı. Çıkıp Kürt halkına açıklamalı. Hangi pazarlıkları yaptı ki Türkiye’ye dönüp çözüm sürecini sabote etti. Ve hangi pazarlıkları yaptı ki çözüm sürecinin işlediği coğrafya üzerinde hak iddia eden Ermeni diasporası ile birlikte hareket ediyor. Bu sorunun cevabını verirsek geleceğe yönelik çözüm süreci konusunda nasıl seyredeceği konusunda doğru bir yerde oluruz. Biz çözüm sürecini bütün milletle yürütürüz, çözüm süreci konusunda şu veya bu siyasi düşünceye sahip kim varsa hiçbir fark gözetmeden onlarla çözüm sürecini çalışmaya devam ederiz. Ama uluslararası irtibatlarla Türkiye üzerinde bir ameliyat yapıp da Türkiye toprakları üzerinde hak iddia etmek isteyen birilerinin sözcülüğünü yapan Demirtaş gibi bir takım aktörler bu sözcülükten vazgeçmezlerse onlar kendi yoluna biz kendi yolumuza gideriz. Türkiye’nin demoratikleşmesi üzerine çözüm sürecini inşa etmeye devam ederiz.”
“DEMİRTAŞ’IN ÇIKIP CEVAPLAMASI LAZIM”
Karşı tarafta tutarlı davranan bir muhatap bulunmadığı zaman sürecin idaresinde sıkıntılarla karşılaşıldığını ifade eden Davutoğlu şunları söyledi: “Her ne surette olursa olsun çözüm süreci bizim için Türkiye’de yaşayan her yaşayan her vatandaşın huzurlu bir hayat yaşaması için bir zaruret. Bundan daha önemli bir projemiz yok. Bu projeyi hayata geçirirsek Türkiye’nin her yerinde hem huzur olacak, hem ekonomik kalkınma olacak, hem de İzmir için bahsettiğim şey Diyarbakır için de geçerlidir. İzmir nasıl Akdeniz ekseninde yükselen bir şehir olabilir; eğer verdiğimiz teşviklerle Doğu’ya doğu ciddi bir yatırım giderse Diyarbakır, Şanlıurfa, bütün Orta Doğu’nun en önemli ekonomi ve sanayi merkezi haline dönüşür. Birileri bunun için silahların bırakılmasını istemiyor. Bunu engellemek için. Türkiye’de artık demokratik anlamda herkes her şeyi talep ederken, bunu gerçekleştirmek için legal yollarla her çalışmayı yapabilirken silaha niye ihtiyaç hissediliyor? Demirtaş’ın çıkıp bunu cevaplaması lazım. Birçok görüş ayrılıkları var ve bu süreci etkiliyor.”
“AK PARTİ’Nİ OLMADIĞI BİR SENARYO TÜRKİYE’NİN SİYASETEN BÖLÜNMESİ OLUR”
AK Parti’nin etnik ve mezhep temelli bir parti olmadığını, gerçek anlamda Türkiye partisi olarak bir tek AK Parti’nin olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Bunların yurt dışı irtibatlarının hedefi de onun için biziz. Bunların hedefi AK Parti’nin çözülmesi. Hepsi onu diyor; ‘AK Parti zarar görsün de Türkiye ne olursa olsun.’ AK Parti çözüldüğünde Türkiye partisi kalamayacak. Sahillerde bir takım hassasiyetler üzerine oturtulmuş ve gittikçe mezhep ve etnik temelli bir şeye kaymış CHP, İç Anadolu’da yine belli kesimlere odaklanmış bir MHP, Doğu Anadolu’da da yine etnik ve mezhep temelli bir HDP. Bu Türkiye siyasetinin Orta Doğu’da bazı ülkelerde görülen ‘bu Şii partisi’, ‘bu Sunni partisi’, ‘bu Kürt partisi’, ‘bu Türkmen partisi’ diye siyasetin parçalandığı bir tablo. O şekilde bir parçalanma ülkeyi de parçalar. Bu oyunu bozan AK Parti’dir. Biz her yerde varız. Her yerde olan tek parti AK Parti” diye konuştu. Farazi olarak AK Parti’nin olmadığı bir senaryo tahayyül edildiğinde bunun Türkiye’nin siyaseten bölünmesi olacağını kaydeden Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Bu, ekonomik olarak belli bölgelerin diğerlerinden kopmasıdır, Türkiye’yi bir arada tutan maya AK Parti’dir.”
PRENSİLVANYA ZİYARETİ
Paralel yapı hakkında da soruları yanıtlayan Davutoğlu, 2013 yılındaki Prensilvanya ziyaretine ilişkin şunları söyledi: “Benim hayatımda gizli saklı hiçbir şey yoktur ama devlet mahremiyeti ile ilgili konularda gerekmedikçe hiçbir şey konuşmam. Bu konuyu niye paylaşmak zorunda kaldım; çünkü tuttu paralel çetenin sözcüsü benim Prensilvanya’ya gittiğimi, orada ikram gördüğüm gibi şeylerle ithamda bulundu. Onun üzerine açıkladım. Doğru gittim çünkü yaklaşan fırtınayı görüyorduk. Orada hemen öyle havaya soktular ki, orada mesajım da netti. İstedim ki eğer sivil toplum kuruluşuysa sivil toplumla sınırlı işler yapmaya devam etsin, kendilerine de ülkeye de zarar vermesinler ama eğer siyasi bir gündemin parçası olacaklarsa bunun bir takım bir takım bedelleri olur. Nitekim de oldu. Ağır bir bedeli oldu. Kayıt tutmaya meraklılar, benim ofisimi de dinlediler. O zaman açıklasınlar, hepsini yayınlasınlar. Benim hesap veremeyeceğim hiçbir şey yok.”