Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukcu, sanatın etki alanındaki diline dikkat çekmek için Erzurum’un 3 bin 100 metre ile en yüksek noktası olan Ejder Tepesinde, boya, kar ve şemsiyelerle sıra dışı bir sanat performansında bulundu.
ZİRVEDE PERFORMANS
Daha önceki yıllarda araçları buzla kaplayarak, renkli balon ve şemsiyelerle mekanları donatarak dikkat çekici sanat çalışmalarına imza atan sanatçı ve Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukcu, bu seferde zirvede sanat performansı yaptı. Kentteki ajans muhabir ve kameramanlarıyla birlikte zorlu bir yolculuğa çıkan Kavukçu, Palandöken’den Ejder Tepesine kar üstü araçlarıyla gitti. Erzurum’un tepeden kuşbakışı görüldüğü Ejder Tepesinde, Prof. Dr. Mehmet Kavukcu, sanat performansını sergiledi. İki ucunu demirlere tutturduğu yaklaşık 5 metre karelik şeffaf jelatini boyayan ve kar serperek değişik figürler oluşturan Kavukçu, daha sonra öğrencilerine kendi üzerine önce kar sonra da boya serptirdi. Tamamen boya altında kalan, suratı ve üzerindeki giysileri tamamen boyanan Kavukçu, bunu yapmaktaki amacının sanatın etki alanındaki diline dikkat çekmek olduğunu belirtti.
ERZURUM’UN EN İYİ AÇISI
Kavukçu, “Bu yeri seçmemdeki gaye Erzurum’un en iyi açısı. Sanat geniş kavramalıdır. Çağdaş sanatın, günümüz sanatının dili. Yapmaya çalıştığım bir etki alanı. Etki alanını farklı bir boyuta taşımak” dedi.
Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Mehmet Kavukcu, yıllardır süregelen iklim ve doğa sorgulamalarının son aşaması olarak gördüğü performans için şunları söyledi:
“Sanatçının zirvedeki rakım ve şiddetli rüzgara karşı sergilediği bu performansta, yine sanatçı bedeniyle birlikte doğanın hammaddesini oluşturduğu boyayla, karla, buzla oluşturulan, doğayla bütünleşen transparan bir yüzeyle mücadele eden ve bunu günümüz yaşam kargaşasına göndermelerle ifade eden bir durum. Doğanın, sanatçının ve izleyicinin de performansın içinde yer aldığı, boyaların ve kar kütlelerinin savrulduğu, izleyicilerin de sanatçıya, resim yüzeyine ve çevreyle birlikte var olan derin boşluğa karşı performansı. Hazırlamış olduğum şeffaf, transparan yüzeyi, kullanırken aynı zamanda Erzurum’un zirveden görüntüsü ve Palandöken Dağı’nın bu transparan yüzeyden izlenirken adeta bütün şehir ve manzara bu performansın içinde yer aldı. İki boyutlu yüzeyde üç boyutlu derinlik üzerine gerçekleştirmeyi düşündüğüm bir projenin eskizlerinin ön aşamasını performansın başlangıcında, ifadeci bir dille boyama çabasında olduğumu görebiliriz. Performans ilerledikçe, gittikçe artan ifadeci bir anlatım dili, sanatçı bedeninin, izleyenlerin ve doğa şartlarının da performansa katılmasıyla 360 derecelik bir manzara izleme açısına sahip bir zirvenin, sanatçıyı etki alanına çekmesinin bir sonucu olarak bu performans gerçekleştirildi. Sanatı galeri ve müze gibi kapalı alanların dışında yaşanılan çevre ve iklim koşullarının bizzat performans alanında ve içinde yer alması ile, sanatın, hayatın en önemli anlatım dillerinden biri olduğunu, bunun da yer ve zamanla sınırlandırılamayacağını vurgularım. Sanatçı burada günümüz sanatının bir merkeze bağlı olmadan, merkezden uzak olarak adlandırılan yaşam alanlarında gerçekleştirilmesinin önemini özellikle günümüz sanatı adına çok önemli olduğunu vurgular.
ZİRVEDEKİ SONSUZLUK İLGİSİ
Bu performansı uygularken, zirvedeki sonsuzluk ilgisi-algısı üzerine bir başka bakış açısı ile dikkat çekmekteyim. Hayat da, gerçekleştirdiğim performanstaki gibi bir davranış biçimi sorgulaması ve ya çözümlemesi olduğunu söylemekte. Bedenin çevre ile bütünleşerek sanatın bir parçası olması, sanatın da hayatın bir parçası olması anlamında bir uyarı ve gönderi olarak düşünebiliriz. Bu performansı, şehirlerin kaos ve kalabalığından soyutlayarak, doğa ile bir buluşma anı olarak niteleyebiliriz."