Ana Sayfa Gundem Ekonomi Siyaset Asayiş Eğitim Spor Kültür & Sanat Sağlık & Yaşam Araştırma Polemik Bölge Türkiye
Savunma Sanayisinde tarihi süreç
Savunma Sanayisinde tarihi süreç
Aliyev’den teşekkür
Aliyev’den teşekkür
Bakanlık bin 331 personel alacak
Bakanlık bin 331 personel alacak
Tekin’den öğrenci ve öğretmenlere sürpriz ziyaret
Tekin’den öğrenci ve öğretmenlere sürpriz ziyaret
14 Üniversiteye Rektör ataması
14 Üniversiteye Rektör ataması
HABERLER>GUNDEM
3 Ağustos 2015 Pazartesi - 10:20

‘Gün, omuz omuza verme günüdür’

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Eğer toplumların ortak kader bilinci yok edilmiş ve zayıflatılmışsa, herkes kendi kaderini komşusunun kaderinden farklı düşünmeye başlamışsa, orada huzur, düzen kalmaz" dedi

‘Gün, omuz omuza verme günüdür’

Başbakan Davutoğlu, Çankaya Köşkü'nde düzenlenen kahvaltıda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge illerinden bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Eğer toplumların ortak kader bilinci yok edilmiş ve zayıflatılmışsa, herkes kendi kaderini komşusunun kaderinden farklı düşünmeye başlamışsa, orada huzur, düzen kalmaz" dedi.

Demokrasi içinde farklı düşüncelerin olabileceğini belirten Davutoğlu, "Farklı akıllar olacak, hep beraber konuşacağız. Peki, demokrasilerde farklı akılların konuşulacağı yer neresidir? TBMM'dir. TBMM'ye büyük zafer psikolojisi içinde 80 milletvekili gönderdikten sonra, bu 80 milletvekilinin dönüp Kandil'e doğru, 'Artık ortak aklın üretileceği yerdeyiz, silahı indirin, tehditlerinize son verin' deme kararlılığını gösterebildiler mi" diye sordu.

Davutoğlu, şunları kaydetti:"Şimdi bizi, onların tabiriyle ateşkesi, çatışmasızlığı sona erdirmekle suçluyorlar bugün. Bakın, sıralamayı veriyorum. 7 Haziran seçimlerinden 3 veya 4 gün sonra açıklama yapıldı, 'Çatışmasızlık konusunda sadece biz karar veririz, kimse karar veremez silahların bırakılması konusunda.' Tarih, 9 Temmuz. Sayın Cumhurbaşkanımız bana hükümeti kurma görevini verdi. 11 Temmuz'de KCK açıklama yaptı. Onların tabirini kullanarak söylüyorum, 'ateşkes dönemi bitmiştir' diye. Daha ortada Suruç yok, daha ortada herhangi bir operasyon beklentisi ya da bunu gerektirecek şartlar yok. 15 Temmuz, ben Demirtaş ile görüşürken aynı saatlerde, bakınız dikkat çekici, aynı saatlerde KCK, 'sözde halk savaşını başlatma' talimatı verdi.  Ben görüşürken daha siyasi görüşme yapılırken, 19 Temmuz, Suruç'tan bir gün önce KCK, Cemil Bayık açıklama yaptı ve 'silahlanın ve halk savaşına hazır olun' diye. Kime karşı, kiminle savaşıyorsunuz? Kim adına, hangi savaşı başlatıyorsunuz?  Mezopotamya çocuklarının, Anadolu çocuklarıyla, Rumeli çocuklarıyla, Kafkas çocuklarıyla birbirine girmesi için size kim talimat verdi? Türkiye'yi Suriye ya da Irak'a benzetme yönünde nereden talimat aldınız?"

"BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE, SİYASET FELSEFEMİZDE KADERLERİ AYRIŞTIRMAK YOK VE OLMAYACAK"

Davutoğlu, şimdi herkesin ortak akıl üretmek anlamında son 13 yıl içinde alınan mesafeye bakmasını istedi.Demokratikleşme yolunda atılan adımların tekrar tekrar değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapan Davutoğlu, "Nihayet, ortak kader. Bütün bunlar geçmişte ortak olabilir. Vicdan, akıl ve kültürel maya. Eğer toplumların ortak kader bilinci yok edilmiş ve zayıflatılmışsa, herkes kendi kaderini komşusunun kaderinden farklı düşünmeye başlamışsa, orada huzur, düzen kalmaz" diye konuştu.

Burada da iki yaklaşımın bulunduğunu anlatanDavutoğlu, bunlardan birincisinin "kaderleri ayrıştıranlar", ikincisinin ise "kaderleri birleştirenler" olduğunu söyledi.

Davutoğlu, şöyle devam etti: "Biz, Türkiye'de kaderlerin birleştirilmesi çabasının mücadelesini veriyoruz. 'Tek kaderimiz var' diyoruz. 78 milyonun huzuru da ya hep beraber olacak, Allah muhafaza kaosu da hep beraber yaşama riskimiz var. Birilerinin mutlu, birilerinin mutsuz olduğu bir ülke, bir arada kalma gücü, direnci, bilinci gösteremez. Ortak kader bilincidir aidiyet bilincini güçlendiren."

"BİRİLERİ, ÜLKELERİ, ŞEHİRLERİ, MAHALLELERİ, YÜREKLERİ VE KADERLERİ BÖLDÜLER"

Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:"Müslüman'ı Hristiyan'ı ile Sünni'si, Şii'si, Alevi'si, Türk'ü, Kürt'ü ve Arap'ı ile öyle bir Orta Doğu kuralım ki, herkes sınırlardan geçişken bir şekilde gidip gelsin. Avrupa'dakine benzer bir şekilde sınırlara herkes saygı duysun ama sınırlar aradan bir duvar olmaktan çıksınlar. Ama, maalesef bizim bu ortak kader bilinci yönünde attığımız adımları gören birileri, bunun yok edilmesi için bırakın bölge bazında bir bütünleşmeyi, ülkeleri böldüler, parçaladılar, şehirleri böldüler, parçaladılar, mahalleleri böldüler ve parçaladılar. En önemlisi de yürekleri, gönülleri ve kaderleri böldüler.

Humus'ta 'Şu mahalle Alevi, şu mahalle Sünni' diye anıldı. Bağdat'da 'Şu şehir Sünni, şu şehir Kürt, şu şehir Arap' diye ayrıldı. Şimdi bu ayrışmayı, Türkiye içine getirmek isteyenler var. Ama aradaki fark şu. Herkes bunu bilmeli ve idrak etmeli. Suriye'de Kürtler'in yaşadıkları bölge bellidir, Şam'da ya da Dara'da özellikle Şam'da bir iki mahallede ama Dara'da yoktur. Aynı şekilde Türkmenler... Irak'da da böyle. Kuzeyde yaşayan Kürt oranı diğer bölgelerde minimuma, bazı yerlerde sıfıra iner. Neden? Çünkü, onlar ulus devlet olarak doğdular, sürdürdüler ve ayrıştılar bu ulus devlet uygulamadan da. Biz de ise Türkiye'de her şehir hem Türk'tür hem Kürt'tür hem Alevi'din hem Arap'tır, hem Rumeli'dir hem Kafkas'tır."

"12 EYLÜL, KADER BİLİNCİNİ YOK ETTİ"

"12 Eylül'ün bu kader bilincini yok ettiğini" belirtenDavutoğlu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: "12 Eylül, bu kader bilincini yok etmek için tek tipleştirmeye gitti. PKK ideolojisi de dışarıdan aldıkları bu talimatlarla bu kader bilincini yok edip, Orta Doğu'nun parçalanmasına, Balkanlar'ın parçalanmasına benzer bir şekilde Anadolu'nun, Rumeli'nin parçalanması için çabalar gösterdi. Sonra da demokrasiden, barıştan bahsediyorlar. Biz, şimdi bu ortak kader bilincini tekrar inşa etmek durumundayız. Geriye dönüp baktığımızda, 13 yıl içinde Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlık görevini almasından itibaren 3 Kasım seçimlerinden itibaren, 2005'te Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakan olarak Diyarbakır'da yaptığı konuşmayla yeni bir dönemin başlamasından bugüne kadar çok ilkeli, tutarlı bir stratejiyi takip ettik. Ortak kültürel mayayı, ortak aklı, ortak vicdanı, ortak kader bilincini hayata geçirmek, harekete geçirmek için demokrasinin yaygınlaşması, derinleşmesi gerektiğine inandığımız için büyük demokratik hamleler yaptık. O dönemden bu döneme farklı isimler verdik. Demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik, Çözüm Süreci. Ama hep iki şeyi hedef edindik. Bir, demokrasimiz derinleşsin, kökleşsin, insan hak ve özgürlükleri en geniş anlamda uygulansın. Buna özgürlük alanı diyelim. İkincisi, Türkiye'de silahların, şiddetin, terörün sonu gelsin. Buna da güvenlik alanı ya da kamu düzeni alanı diyelim."

Başbakan Davutoğlu, 2003 yılından itibaren olağanüstü halin, DGM'lerin, Emasya'nın, yayla ve mezralara yasakların kaldırıldığını, Köye Dönüş Rehabilitasyon Projesi'nin ve İç Göç Eylem Planı'nın uygulanmaya başladığını, çocuklara istenilen adların koyulması, yer ve mekan adlarının geri verilmesi ile Kürtçe, Zazaca, Çerkezce'yi seçmeli dil olarak öğrenme hakkının sağlandığını, anadil ve lehçelerde özel kurslar, okullar açma hakkının getirildiğini, Kürdoloji enstitülerinin kurulduğunu, harfler üzerindeki yasakların kaldırıldığını, her dilden siyasi propaganda yapma imkanının yanı sıra hapishanelerde istenilen dilde konuşma olanağının sağlandığını hatırlattı.

Davutoğlu, ‘Bütün bunları bir demokratikleşme, özgürlük alanının genişlemesi için yaptık. Şimdi biz bunları yaparken önce Irak'taki gelişmeler bahane edilerek, 2005'te bir terör dalgası başlatıldı. 2007 Dağlıca, Çukurca saldırılarıyla bu tırmandı. Biz buna karşı 2009'da bu sefer Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni ilan ettik. Çok büyük baskılar, büyük eleştirilere karşı kararlılıkla bunu sürdürdük. Ama uluslararası çevreler, içerideki unsurlar bir baktınız tam da dağdan inip herkesin şehirlerde siyaset yapacağı ve Habur üzerinden bunların gerçekleşeceği atmosfer ortaya çıkmışken sabote ettiler. Onu da sabote eden aynı terör unsurlarıydı. Tahriklerle sabote ettiler, tekrar bir şiddet dalgasını gündeme getirdiler. Bu sefer de Suriye'deki gelişmelerden güç aldıklarını zannederek Türkiye'ye benzer bir ayrıştırmayı getirmek için 2011'den itibaren bir şiddet dalgası başladı. Yine soğukkanlılıkla, sükunetle, suhuletle bu sefer 2012 Aralık'ından itibaren Çözüm Süreci başlatıldı. Bakınız, hani şimdi yeni yeni şartlar öngörenler, yeni yeni birtakım konuları gündeme getirenler bu milletin hafızasıyla alay ediyorlar. 2013 Mart'ında Nevruz'da verilen mesaj açıktı. 'Silahla mücadele dönemi bitmiştir, demokratik mücadele dönemi başlamıştır ve bütün silahlı unsurlar Türkiye'den çekilecekler'. Tarih 21 Mart 2013. Şimdi, Ağustos 2015'teyiz. Silahlı unsurlar Türkiye'den çekildi mi, silahlar bırakıldı mı? Şimdi tekrar tekrar şart koşuyorlar silahları bırakmak için. 8 Mayıs'ta açıklama yapıldı, 'ilk unsurlar çekiliyor', 26 Haziran'da geri adım atıldı. Çünkü arada Gezi olayları yaşandı. Türkiye'de kardeşliği istemeyenler, milli birliği, beraberliği, ortak kader bilincinin gelişmesini istemeyenler, provokatif eylemlerle Gezi olayında, bir çevre meselesi gibi başlayan bir olayı güya istismar ederek büyük bir toplumsal anarşiye dönüştürdüklerinde Çözüm Süreci'ne en büyük darbe vurulmuş oldu. Aynen 1993'te rahmetli Özal'ın çabalarına son verilmesi gibi. Rahmetli Özal da benzer bir çabaya girdiğinde Uğur Mumcu suikasti, Eşref Bitlis suikasti, 33 erin şehadeti, arkasından Özal'ın vefatı. Sonra Madımak, Başbağlar katliamı. Bir baktınız ülke barış atmosferinden çatışma atmosferine dönüştürüldü." dedi

"17-25 ARALIK OLAYLARIYLA SÜRECİ DURDURMAYA ÇALIŞTILAR"

Davutoğlu, benzer durumun 2013'te de yaşandığına dikkati çekerek, yine sükunetle, suhuletle, verilen hiçbir söz tutulmamasına rağmen kendi programlarını, kendi felsefelerine dayalı siyasi eylem planlarını uygulamaya devam ettiklerini, yollarından hiç şaşmadıklarını söyledi.

DAVUTOĞLU SURUÇ KATLİMANI LANETLEDİ

Suruç katliamını tekrar lanetleyen Davutoğlu, "DEAŞ denilen örgütü, bütün çevre ülkelere olduğu gibi Türkiye'ye tehdittir, DEAŞ denilen örgüt, Hristiyanlardan daha çok Müslümanlara tehdittir, DEAŞ denilen terör örgütü, insanlığa tehdittir. Bunu yüzlerce, binlerce kez tekrar ettik ama hala bizi DEAŞ'la aynı yerde anmaya çalışıp, uluslararası bir komplonun içine girenler var" şeklinde konuştu.

DAEŞ terör örgütünü lanetleyen Davutoğlu, herhangi bir DAEŞ liderinin Türkiye'den destek aldığına dair bir tek belge gösterilemeyeceğini, çünkü böyle bir şeyin söz konusu olmadığını kaydetti.

DAEŞ'in düğmeye bastığı gün, Adıyaman'da PKK'nın da, 'Ben de buradayım' diye mesaj vererek, bir askerin şehit edildiğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti: "Ertesi gün, 21 Temmuz'da Suruç'tan gelen bir vatandaşımızın cenazesi bahane edilerek, DHKP-C, 'Ben de buradayım' dedi, İstanbul sokaklarında, elinde Kalaşnikof silahlarla, yüzleri örtülü bir şekilde. Bir gün sonra bu sefer PKK, Ceylanpınar'dan ses verdi. 'Ben sizden daha fazlasını yaparım. Bakın, kamu görevlilerini gece yarısı evinde öldürebilirim. Ben buradayım. Sizin gibi' dedi. Öğleden sonra Diyarbakır'da, kazaya yardıma giden trafik polisine, -öyle bir aldatmacayla- polise saldırdı, 'Ben her yerde bunu yaparım. Ben buradayım' dedi. Bir gün sonra bu sefer DEAŞ, sınırımızda askerimizi vurarak, Türkiye-Suriye sınırında, 'Bakın ben doğrudan bile savaş ilan edebilirim Türkiye'ye. Ben buradayım' dedi. Üç gün üst üste her bir terör örgütü ayağa kalkıp, 'Ben buradayım' dedi. 78 milyon vatandaş da, 'Devlet nerede?' diye sordu. Biz de o üç gün sonunda, burada, Çankaya Köşkü'nde yaptığımız toplantıyla arkadaşlara verdiğimiz talimat açıktı. Ve bu talimat, bugün de geçerlidir."

"DEVLETİN BURADA OLDUĞUNU GÖSTERMEMİZ GEREKİYORDU, GÖSTERDİK"

"Mademki onlar 'biz buradayız' diye ayağa kalktılar, halk, 'Devlet nerede?' dedi. Devletin burada olduğunu göstermemiz gerekiyordu, gösterdik. Çünkü devlet değildi mesele olan. Milletin de burada olmasıydı" ifadesini kullanan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğer biz, 'ben buradayım' diye ayağa kalkan terör örgütlerine karşı, 'millet de devlet de burada' diyerek, aynı anda hem DEAŞ'a hem PKK'ya hem DHKP-C'ye şehirlerde ve Türkiye sınırları ötesinde mukabelede bulunmamış olsaydık, bu terör örgütleri birbirleriyle işbirliği halinde, perde gerisindeki şahları, vezirleriyle oynadıkları satranç oyununda bugün Türkiye'yi Kobani olaylarından çok daha ağır bir şiddet sarmalının içinde, bütün şehirlerimizde bir kargaşaya sebebiyet vereceklerdi. Biz bu oyunu gördük."

Ortak vicdanı, ortak aklı, ortak kaderi, ortak kültürel mayayı korumak için ortak bir kamu düzenine de sahip olmak gerektiğinin altını çizen Başbakan Davutoğlu, "Devlet hiyerarşisi demiyorum. Devlet otoritesi demiyorum. Kamu düzeni... Kamu, herkesin malıdır. Hepimizin bu kamu düzenini korumamız halinde bütün diğer özgürlükler hayat alanı bulurlar. Eğer biz bunları yapamazsak, koruyamazsak, kamu düzeni sarsılırsa, ne bireylerin ne sivil toplumun özgürlük alanı kalır. Ne girişim özgürlüğü kalır, ne fikir özgürlüğü kalır. İşte şimdi gün bugündür. Omuz omuza verme günüdür. Ortak kültürel maya zemininde, ortak vicdanımızdan hareket ederek, ortak aklımızı harekete geçirerek, ortak kaderimizi belirleme günüdür" değerlendirmesinde bulundu.

Davutoğlu, bu meselenin, sadece bir devlet meselesi olmadığını da bildikleri için 10 gündür hem bütün bu huzur operasyonunu bizzat yönetmeye çalıştığını hem de her fırsatı değerlendirerek sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelmeye gayret ettiğini anlattı.

"BİLİYORUZ Kİ BU MESELE, SADECE BİR GÜVENLİK MESELESİ DEĞİLDİR"

"Çünkü biliyoruz ki bu mesele, sadece bir güvenlik meselesi değildir. Eğer ona inanmış olsaydık, 2003'te devraldığımız Türkiye'nin, bütün güvenlik odaklı yasaklarını sürdürürdük" ifadesini kullanan Davutoğlu, şöyle konuştu: "Kimse, 'AK Parti, Türkiye'yi tekrar 1990'lı yılların güvenlikçi paradigmasına döndürmek istiyor' demesin. 13 yılık uygulamamızı herkes biliyor. Özgürlükler olmadan güvenliğin, insan onuru korunmadan bir kamu düzeni olmayacağını biliyoruz. Ama tersi de varittir. Güvenliğin olmadığı yerde en temel özgürlük olan yaşam ve hayat özgürlüğünün dahi olmayacağına Suriyeliler şahittir, Iraklılar şahittir. Onun için bu dengeyi ilk günden beri, özgürlük-güvenlik dengesini muhafaza ettik. Ama bizim siyasi irade olarak ve siyasi akıl olarak bunu muhafaza etmemiz yetmez. Sivil toplumun da bunu benimsemesi, hep beraber bu yönde ortak mesajlar verebilmesi lazım."

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge illerinden bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle buluşmaktan duyduğu memnuniyeti de dile getiren BaşbakanDavutoğlu, herkesi tek tek, vilayetlerin de düşüncelerini yansıtacak şekilde dinleyeceğini, birlikte bir ortak akıl üretmek için çaba sarf edeceklerini söyledi. Davutoğlu, şöyle devam etti: "Siz döndüğünüzde vilayetlerinize, burada gördüğünüz atmosferi yansıtmak yanında sizden ricam, hangi şartlarda olursa olsun, neredeyse bir binanın dört sütunu gibi gördüğüm ortak kültürel maya, ortak vicdan, ortak akıl ve ortak kader bilincini, harekete geçirecek şekilde ve bunu tehdit eden kim olursa olsun... İster 12 Eylül zihniyetiyle tek tipleştirmeler, ister PKK zihniyetiyle, değişik terör örgütlerinin zihniyetleriyle tek tip İslam, tek tip Kürt, tek tip etnik ve mezhebi kimlikler üzerine zalimce yöntemler yürütülen mücadeleye karşı bizim medeni, kadim, hukuka dayalı, insan hak ve özgürlüklerini koruyan, bir mücadeleyi omuz omuza, el ele vermemiz lazım. Ben bütün bu badireleri atlatacağımızdan eminim. İstiklal Savaşı'nda omuz omuza vermiş olanların torunları, Çanakkale Savaşı'nda omuz omuza vermiş olanların torunları o günkü savaşın, bugün bir özgürlük, demokrasi mücadelesi haline dönüştüğünün bilincinde olarak, inşallah bu badireleri de atlatacaklar ve Türkiye'yi önümüzdeki dönemde kadim değerlerin yaşandığı, çağdaş, eşit vatandaşlık ilkesine dayalı demokratik hukuk devletinin bütün unsurlarla harekete geçirildiği, her türlü farklılığın müsamahayla adaletle karşılandığı, her türlü tek tipleşmelere karşı ortak bir bilincin yansıtıldığı, devletin şefkat ve kudretinin aynı anda hissedildiği bir parlak geleceğe hep beraber hazırlanacağız."

 

 
Erzurum bankacılık rekorunu koruyor
 
Erzurum, şehitleri uğurladı
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Bumin, bilgi kirliliğine açıklık getirdi
Torba yasa ile çıkan, bir yıldan fazla prim borcu olan Bağkurluların borçlarını ...
Şehit İnanç tekbirlerle uğurlandı
Kars’ın Sarıkamış ilçesinde PKK’lı teröristlerin demiryolu hattına yaptığı ...
‘Hepimiz Mehmediz..’
Genelkurmay Başkanlığı, son günlerde yaşanan terör olayları nedeniyle, ...
 
‘Şehitler ölmez, vatan bölünmez’
Yoğun katılımın olduğu cenaze töreninde, Bakan Güllüce, Vali Süleyman ...
Başkan Orhan’dan örnek yaklaşım
Aziziye Belediye Başkanı Muhammed Cevdet Orhan, sabah 06:30’da Fen İşleri ...
Kevelciler Çarşısı’nda Kentsel İyileştirme
Erzurum’un tarihi mekânlarından biri olan Kevelciler Çarşısı’na kentsel ...
 
‘Dimdik ayaktayız..!’
Şehit eşi Kulaksız, “Arslan gibi binlerce, 100 binlerce, milyonlarca insan ...
‘Erzurum, Avrupa kenti olma yolunda’
Başkan Sekmen, “AK Belediyeler, ülke genelinde Avrupa ile yarışan yeni ...
Tortum beklentilerini açıkladı
Sağlık Sen Erzurum Şube Başkan Vekili Ramazan Tortum, gelecek haftadan ...
 
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
ARŞİV
ANKET
Erzurum Havalimaninin ismi ne olsun?

Recep Tayyip Erdogan
Nafiz Kotan
Palandoken
Saltuklu
Dadas

Sonuçları göster Anket arşivi
Ana Sayfa Gundem Ekonomi Siyaset Asayiş Eğitim Spor Kültür & Sanat Sağlık & Yaşam Araştırma Polemik
KünyeKünye FacebookFacebook TwitterTwitter Günün HaberleriGünün Haberleri