Atatürk Üniversitesi Kültür ve Gösteri Merkezi’nde gerçekleştirilen “Medya ve Mahremiyetin Sınırları” konulu ulusal sempozyumda konuşan Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Köse, yeni iletişim teknolojilerinin gündelik yaşamın her alanını adeta “Işıktan bir duvar” haline getirdiğini söyledi.
Prof. Dr. Köse, gündelik hayatın teknolojik açıdan kuşatılmasıyla birlikte, artık herkesin fiziksel ve ruhsal varlığıyla her an “göz önünde” olduğunu, gözden kaybolmanın, gizlenmenin imkânsızlaştığını, böylelikle görünürlüğün neredeyse bir tuzağa dönüştüğünü, artık düşünmek için enformasyon araçlarına değil sükûnete ihtiyaç duyduğumuzu belirtti.
Prof. Dr. Köse, ünlü Fransız düşünür GillesDeleuze, kültür sosyoloğu George Simmel ve iletişimde simülasyon kuramını ortaya atan Jean Baudrillard’dan alıntılarla süslediği renkli konuşmasında şunları dile getirdi: “Günümüzün yaygın yaşanan eğilimlerinden biri olan dışa kapalı bireysellik ve ‘banliyöleşme’ olgularını, iletişimde gereksindiğimiz sükunet aralıklarıyla birbirine karıştırmamalı; her iki olgu da, özünde kişilerin kendi yaşamlarını ve rahatlarını koruma ve güvence altına almak ve belli bir kitlesel mesafe içinde kalıp steril bir hayat sürmeyi ifade ediyor. Hâlbuki kendimiz ve dünya meseleleri üzerine derinlikli düşünmek için gereksinme duyduğumuz şey, öncelikle eskinin üretken ve yaratıcı yalnızlığımız içindeki öznelliğimizi yeniden keşfetmekten geçiyor; bunun için de iletişim araç ve kanallarının mesaj ve değer salgınını sorgulamakla işe başlamak gerekiyor. Çünkü kişinin yalnız bırakılma hakkının olmadığı yerde, özgürlük de yoktur.”
Günümüzde medya ve mahremiyetin sınırları üzerine konuşmanın, sınırdan çok sınır ihlallerinden konuşmak anlamına geldiğine işaret eden Köse, sınırın, daima kendi ihlaliyle birlikte var olageldiğini, sınır duygusunun yoğunluğunun beraberinde hep bir sır duygusunu getirdiğini, ancak yeni iletişim teknolojilerinin yaygın kullanımıyla birlikte, sırrı açık etme zaruretinin yakıcı bir gerçeklik halini aldığını ifade etti. Kitle iletişim araçlarının, özelde cep telefonu ve internet kullanımının mekânsal olanın canlanışına yaptığı önemli katkılara ve bu katkıların ortaya çıkardığı “saydamlık laneti”nin gözden kaybolmayı imkânsız kılan gelişimine işaret eden Prof. Dr. Hüseyin Köse, iletişimde artık mekâna bağlı iletişimden “yer”siz mekânlarda kurulan iletişim biçimine geçiş yapıldığı yeni bir tarihsel evrenin altını çizdi.
Köse’nin sunumunda, mahremiyet ve aleniyet ilişkisinin günümüzdeki değişen doğası, gözetim ve denetim pratiklerinin her ikisinin de birbirini tamamlayan politik işlevleriyle birlikte ele alındı. Köse, yeni iletişim biçimlerinin, gündelik hayatın tüm alanlarını, kendi deyimiyle, “şeffaflığın dayanılmaz hafifliği”ne dönüştürdüğü bu yeni iletişimsel evrede, toprağa bağlı ikamet etme biçimlerinin de gitgide aşınarak rezidansiyel ilişki trafiğinin köklü biçimde dönüştüğüne vurgu yaptı. Köse, “Yeni İletişim Teknolojileri Çağında Mesafe Bilinci ve Gözden Kaybolmanın İmkânsızlığı” başlıklı sunumunda, ayrıca zaman ve mekân arasındaki ilişkinin zaman lehine ağırlık kazanmasıyla birlikte, insanlar arasındaki ilişki kurma tarzlarının da değiştiğinin altı çizerek, teknolojinin ilişkileri hızlandıran niteliğinin, her şeyden önce, iletişimin iki temel kurucu ögesi olan “tanıma” ve “tanınma” ilkeleri olmadan ilişkiye başlama eğiliminin gitgide yaygınlık kazanmasını teşvik ettiğini kaydetti.