ÖĞDER (Şuurlu Öğretmenler Derneği) Erzurum Şube Başkanı Abdullah İkinci, yaptığı açıklamada yeni yapılan okul projelerine mescid konulması gerektiğini söyledi.
Ülkemizde önemli ve olumlu gelişmelerin olduğu bir dönemde temel insan hakları, din ve ibadet özgürlüğü kapsamında hakların uygulanması konusunda devletin uygulamalarda kolaylaştırıcı ve çözüm üretici olması gerektiğini anlatan İkinci, “Öğrenci ve öğretmenlerin ibadetlerini okullarında rahatça yerine getirebilecekleri ortam sağlanmalıdır. Yeni Ortaöğretim Yönetmeliği’nde, “Talep olması halinde ibadet ihtiyaçlarını karşılayacak uygun mekan ayrılabilir” ifadesi ile öğretmen ve öğrencilerin ibadet ihtiyaçlarını giderebilecekleri yeterlilikte mescid açılması gerekmektedir. Bir çok okulumuzda ihtiyaca cevap vermeyecek derecede depo, hizmetli odası, malzeme odasında vs gizli yerlerde konulan seccade ile ihtiyaç kısmen giderilmeye çalışılıyor. Bir çok okulda halen daha mescid hiç yok. Mescid sıkıntısı sadece okullarda değil devlet kurumlarında da yaşanıyor. Birçok kaymakamlıkta, devlet kurumunda da mescid yok veya atıl yerlerde bulunuyor” dedi.
Haftada 6 saat Din, Kuran-ı Kerim, Hz Muhammedin Hayatı ve Temel dini bilgiler dersi verildiğini hatırlatan İkinci, “Öğrenci bu öğrendiklerini nasıl ve nerde uygulayacak. İslama girdikten sonra birinci şart olan namazı bilmek yetmez. Uygulamak lazım. İnsan sadece beden midir? İnsanı yalnız bir et yığınından ibaret saymak doğru değildir. İnanmayan inanmasın ama inananlar için ebedi hayatın besin kaynağı da ibadetlerdir ve bunların en başında namaz gelir. Namaz, ruhun gıdasıdır ve ruh onunla ayakta durur. Onu geliştirmemek, gelişimine ayak bağı olmak, insana yapılacak olan en büyük zulümdür. İnancını yaşamakta zorlanan veya yaşayamayan insan doğru eğitilmiş de olamaz. Çünkü eğitim, kişilik geliştirme süreci olduğu kadar, fıtratın da yaratanın emirlerine uygun gelişim sürecidir.Bu konuda yetkili makamdakiler bu konuya eğilmeleri gerekiyor. Özellikle okullarda namaz bilincinin verilmesi gerekir. Uygulamasını isteyen velilerin öğrencilerine isteğe bağlı uygulamalı anlatılması, öğretilmesi ve uygulamasına fırsat verilmesi gerekmektedir. Bundan dolayı Milli Eğitim Müdürlükleri ve okul idarelerince, okullarda uygun yerlere ibadet yeri ihtiyaca cevap verecek büyüklükte açılmalıdır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığından yeni bir talimat beklenmemelidir. Okullara giden müfettişlerde okullardaki kantini teftiş ettikleri gibi mescidin uygunluk durumunu da rapor etmelidir.Ayrıca bundan sonra MEB, yeni yapılacak okul projelerine mescitleri de eklemeyi unutmasın. Okullarımızda ki bir diğer problemde Cuma namazıdır.Bir çok okulumuzda Cuma saatine ders konuluyor.Mesai ayarlamasında buna dikkat edilmiyor.Bu konuda mağdur olan binlerce öğrenci ve çok sayıda öğretmen var.Bu konuda çözüme yönelik ciddi bir adım atılmadı. Cuma günü ders saatlerinin Cuma namazına göre yeniden ayarlanması gerekiyor.Cuma günü bir saat az ders konulabilir. Mesai buna göre ayarlanabilir. Öğle de giriş ve çıkış saatleri uygun bir şekilde düzenlenebilir.” Diye konuştu.
Dünyada okullarda din dersine yer veren gelişmiş ülkelerin tamamına yakınında din eğitimi ve öğretiminin zorunlu eğitimin ilk yıllarında başladığını kaydeden İkinci daha sonra şunları kaydetti; “Dini bilinç ve kimlik oluşturacak ve dengeli bir dindarlık gerçekleştirecek din eğitimi ve öğretiminin etkili olarak verileceği yaş dilimi çocukluğun ilk yıllarıdır. Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi mevcut duruma göre yalnızca 4. Sınıfta kalmaktadır. Yeni kanunla birlikte Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin ilkokul 1. Sınıftan Lise son sınıfa kadar içeriği yeniden düzenlenmek suretiyle zorunlu, ahlak ve ibadet dersleri de isteğe bağlı olarak okutulması sağlanmalıdır. Kamuda başörtüsünü yasaklayan yönetmelik değişiyor diye memnuniyetimizi belirtiyoruz fakat MEB’in koyduğu yeni yönetmelikle ortaokul ve lise kız öğrencilerine örtünme yasağı getirildi. Bununda düzeltilmesini, yanlışın bira önce değiştirilmesini MEB ’den bekliyoruz. Türkiye’de din eğitimiyle ilgili bir düzenlemede bulunurken, sadece bu eğitime muhatap olmak istemeyen vatandaşların şikâyetleri doğrultusunda değil, din eğitimi talebi olan ve bunu yeterli düzeyde alamadığını düşünen vatandaşların istekleri doğrultusunda da konu değerlendirilmelidir. Toplum içinde dini kültürel bir olgu olarak görenler olabileceği gibi, anaokulundan itibaren isteğe bağlı din eğitimi almak isteyen kesimlerin de olması tabii karşılanmalıdır. Bunu İstemeyenler, diğerlerinin bu eğitimden mahrum olmasını savunmamalıdırlar.”