Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bahçeli'nin grup toplantısında yaptığı konuşmaya ilişkin, "Bugün yine iftiralarla dolu, yolsuzluklar şu bu falan filan. Kalkıp evladıma hazine arazilerinin tahsisinden bahsediyor. Bakın bu kürsüden söylüyorum, terör örgütünün başıyla aynı sofrada oturup oturmamaktan bahsediyor. Meydanlarda defaatle söyledim, Ey Bahçeli bunları ispat edemezsen sen alçaksın, adisin" dedi.
“FARKLILIKLAR BİR ÇATIŞMANIN AYRIŞMANIN DEĞİL TAM TERSİNE RENKLİLİĞİN YANİ ZENGİNLİĞİN BELİRTİSİDİR"
Fransa'dan döndük sonra ara vermeden çalışmalara devam ettiklerine belirten Erdoğan, şunları kaydetti:“İlk olarak AK Parti İstanbul İl Teşkilatımızın İl Danışma Meclisi Toplantısı'na katıldık, Haliç Kongre Merkezi'nde katılımı yüksek ve verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Ardından milli irade platformunun düzenlediği sivil toplum örgütlerinin buluşmasına iştirak ettik. 160'tan fazla sivil toplum örgütü, dernek ve vakfın yöneticileri ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1453 Topkapı Sosyal Tesisleri'nde 4 saatten fazla süren bir buluşma gerçekleştirdik. Böyle bir buluşmayı 25 Ocak tarihinde yapmış, gerçekten ziyadesiyle istifade etmiştik. Bu ikinci buluşmada da 20 kuruluşumuzun yöneticileri söz aldılar, fikirlerini ifade ettiler. Biz de bunlarla ilgili değerlendirmelerimizi kendileriyle paylaştık. Tabii burada o buluşmadaki hissiyatı da sizlerle paylaşmak isterim. Değerli arkadaşlar, Sevgili Peygamberimizin 'Ümmetimin ihtilafı rahmettir' buyurdular. Elbette ihtilaftan kasıt fitne değildi, nifak değildi, hele hele bugün coğrafyamızda yaşandığı türden çatışma hiç değildi. İstikamet, menzil belliyken, meşru, gayrimeşru helal ve haram çizgileri belliyken bu daire içinde kalmak suretiyle farklı yolların izlenmesi hayırlı bir ihtilaf olarak Hz. Peygamber tarafından rahmet olarak tarif edilmişti. Her insan şahsına münhasırdır. Fikirler, beceriler, birikimler, mezhepler, tutulan yol ve yöntemler farklı olabilir. Bu farklılıklar bir çatışmanın ayrışmanın değil tam tersine renkliliğin yani zenginliğin belirtisidir."
“TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN BİR VATANDAŞI OLMAK BİZİM İÇİN EN ÖNEMLİ KRİTERDİR”
AK Parti olarak Türkiye'deki ve coğrafyadaki tüm inançlara, mezheplere, meşreplere, etnik kökenlere, kültürlere karşı hep eşit mesafede durduklarını anlatan Başbakan Erdoğan, "Her zaman kucaklayıcı olduk, yapıcı davrandık. Hiçbir ferdi, grubu, bize oy verenler veya vermeyenler diye asla ayırmadık. Yatırım yaparken, hizmet üretirken insanımızın yaşadığı yere eser götürürken asla ve asla seçim sonuçlarını elimize almadık. Kimin nereye oy verdiğini asla ve asla kriter olarak kullanmadık. Bizim kriterlerimiz bellidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı olmak bizim için en önemli kriterdir. Bunun dışındaki her özellik, mezhep, meşrep, tutulan yol, yaşam tarzları bizim için birer zenginlik alametidir. 77 milyona bu nazarla baktığımız gibi Türkiye'deki dini yapılanmalara, cemaatlere, vakıf ve derneklere de aynen bu nazarla baktık. Bize oy versinler, vermesinler, bizim yöntemlerimizi tasvip etsinler ya da etmesinler hepsinin özgürce faaliyet gösterecekleri, özgürce fikirlerini ifade edebilecekleri bir zemini inşa etmenin mücadelesinde olduk. Onyıllar boyunca örgütlenmenin, örgütlerin, özellikle de dernek ve vakıfların üzerinde çok büyük baskılar oldu, zulümler yapıldı" dedi.
Erdoğan, "Türkiye'de farklı olan farklı düşünen makbul vatandaş kalıbına girmeyen herkes onyıllar boyunca ötelendi. Kurban derilerini kimlerin toplayacağı dahi bu ülkede bir dönem çok büyük tartışmalara, çok büyük zulümlere sahne oldu. Benim kurbanım, benim kurbanımın derisi sanane ya ben bunu istediğim yere veririm. Sen buna nasıl olur da müdahale edersin? Hayır ben nereye istiyorsam oraya veririm diyor. Böyle bir anlayış olabilir mi? İşte bu ceberrüt, zulme dayalı bir anlayışın uygulamasıydı. Bu tartışmaların, zulümlerin, engellemelerin hemen hepsine biz son verdik. Dedik ki kardeşim bu kurban senindir, derisi de senindir nereye istersen oraya verirsin kimsenin buna müdahale hakkı yoktur" diye konuştu.
"MHP'Yİ KÜÇÜLTEN BU ADAMLA BİR YERE VARAMAZSINIZ"
Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Hristiyan, Musevi, Müslüman tüm inanç sahiplerinin inançlarının gereğini yerine getirmesinin önündeki engelleri tek tek kaldırdık ve kaldırıyoruz. Birçok azınlıklara ait gayrimenkullere el konulmuştu, bütün bu gayrimenkulleri bu vakıflara tek tek iade ettik. Şu ana kadar iade ettiğimiz gayrimenkullerin toplam değeri 2 milyar doları aşmış vaziyette, niye bu bizim değil öyleyse sahibi kimdir ona bunu vermek bizim görevimizdir, işte biz bunu yaptık. Bundan dolayı Türkiye zayıflamadı. Birilerinin onyıllar boyunca toplumu korkutuğu gibi Türkiye bölünmedi, parçalanmadı. Azınlık vakıfları, ibadethaneleri ile ilgili bu adım Muhalefet partileri tarafından adete sürekli sömürüldü ve şunu söylediler 'Bu Türkiye'nin sonu olur' dediler. Oldu mu, hayır. Aradan yıllar geçti, var mı bir sorun? Başörtüsünü yasaklayanlar onyıllar boyunca başörtüsünün Türkiye'yi böleceğini iddia ediyordu, ne oldu, Türkiye bölündü mü, parçalandı mı? İşte biz serbest bıraktık. Hangi sorun çıktı? Dinlerle, kültürle, inançlarla yaptığımız her reformun öncesinde başta CHP ve MHP olmak üzere muhalefet son derece karamsar ve karanlık tablolar çizdi. Şu dilde televizyon açarsanız ülke bölünür, üniversitede bölüm açarsanız bölünür, klavyelere özgürlük getirirseniz Türkiye parçalanır. Peki ne oldu? Hiçbir dedikleri çıkmadı. Korkuttukları gibi olmadı, korulan da olmadı. Ne oldu biliyor musunuz? CHP ve MHP'nin, onların egemen zihniyetlerinin bizden önceki onyıllar boyunca bu millete gereksiz yere zulüm ettikleri ortaya çıktı. Korkuları kendileri ürettiler, ürettikleri korkularla milleti tehdit ettiler ve millete istedikleri gibi istikamet çizmeye çalıştılar. Aslında şu anda CHP'nin de MHP'nin bu kadar hırçınlaşmasının altında bu yatıyor. CHP onyıllar boyunca bölünme, parçalanma korkusuyla işi idare etti, şimdi bu korku ortadan kalktıkça varlık zeminini kaybettiler. MHP, onyıllar boyunca terör korkusuyla şehitleri istismar ederek işi idare etti, şimdi bu korku, bu kaygı ortadan kalktıkça o da varlık zeminini kaybediyor. İşte bu sabah yaptığı konuşmasına bakıyorsunuz bu Bahçeli'nin aman yarabbi baştan aşağı tamamıyla ağzından salyalar akıyor ama biz öyle konuşmayacağız ve tamamıyla bir müfteli edasıyla yaptığı bir konuşma. İftiralarla dolu bir konuşma. 16-17 yıldır o partinin başındasın, geldiğin yer ortada. MHP'li kardeşlerime sesleniyorum, MHP'yi küçülten bu adamla bir yere varamazsanız. Bu adam siyasette çırak bile olamadı ve olamayacak da. Yapısı buna müsait değil ve bunun varlığı MHP teşkilatı için bir tehlikedir. Bugün yine iftiralarla dolu, yolsuzluklar şu bu falan filan. Kalkıp evladıma hazine arazilerinin tahsisinden bahsediyor. Bakın bu kürsüden söylüyorum, terör örgütünün başıyla aynı sofrada oturup oturmamaktan bahsediyor. Meydanlarda defaatle söyledim, Ey Bahçeli bunları ispat edemezsen sen alçaksın, adisin."
“YARGI KENDİ İÇİNE SİRAYET ETMİŞ BU URUN TEMİZLENMESİ İÇİN BUGÜNKÜNDEN ÇOK DAHA FAZLA CESUR OLMAK ZORUNDADIR”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bahçeli, ne diyor biliyor musunuz? ‘Pınarhisar’da yattığın günleri arayacaksın’ diyor. Ey Bahçeli o Pınarhisar’daki yatışımın nedeni benim asilliğimin ifadesidir. Sen bir defa kendine bak. Pınarhisar günleri senin düşündüğün veya düşlediğin günler değil zaten. Eğer bizim için o tür günler yine gelecekse biz öper başımıza koyarız. Bundan herhangi bir sıkıntımız yok” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup toplantısında kendisiyle ilgili sözlerini sert bir dille eleştirdi. Bahçeli’nin 3.5 yıl başkan yardımcılığı yaptığını ve o dönemde Bahçeli’nin takımının yargılandığını anımsattı.
“İKTİDARDAN NİYE KAÇIP GİTTİĞİNİZ?”
Bahçeli’nin iktidardan kaçıp gittiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, “Niye kaçtın iktidardan? Sakarya depremlerinin, Düzce depremlerinin, Kocaeli depremlerinin altında kalan sensin, sen. Oraları ayağa kaldıramadınız. Kaçıp gittiniz. Biz geldik ve oraları aya kaldırdık. Bu ülkede faiz lobisinin ihya edilmesinin tek sebebi sizsiniz. Şuanda da beraber yandaş olduğunuz CHP o da aynı işleri yaptı ve bu ülkede CHP’nin yavrusu DSP ile beraber görev zararı adı altında bu ülkede sıkıntıların en önemli sebebi siz oldunuz. Ziraat Bankası’nı batırtınız. Halk Bankası’nı batırtınız. Vakıf Bankası’nı kapatılır hale getirdiniz. Nice bankalar zaten kapatıldı gitti. Halk Bankasıyla biliyorsunuz Ziraat birleştirildi, böyle bir noktaya getirildi ve biz Halk Bankası’na şahsiyetini kazandırdık. Kişiliğini kazandırdık. Esnafıma yüzde 47 ile kredi verirken öbür tarafta aynı şekilde Ziraat Bankası yüzde 59 ile kredi verirken biz şimdi bunları adeta sıfırladık, sıfır beş aralığına getirecek kadar indirdik” diye konuştu.
“BAHÇELİ’YE BUGÜNKÜ KONUŞMASIYLA ALAKALI DAVAMI AÇACAĞIM”
Başbakan Erdoğan, bu halka, bu millete zulüm edenlerin Bahçeli ve hükümeti olduğunu söyledi. Kendilerinin bu zulmü ortadan kaldıran olduklarının altını çizen Başbakan Erdoğan, aralarındaki farkın bu olduğunu kaydetti. Ayakkabı kutularıyla konuşanlara seslenen Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“İkide bir ayakkabı kutularıyla konuşup duranlara sesleniyorum; ayakkabı kutularının içine milyarlarca ne Euro ne de dolar sığmaz. O ancak sizin kasalarınıza sığar. Siz önce bir defa bunu ortaya koyun. Neler yaptıklarınızın hepsi ortada. Kaçıp gittiniz. Üç buçuk senede kaçıp gittiniz. Daha fazla kalamadınız orada. Şuanda ben bugünkü konuşmasıyla alakalıda bende gerekli olan davalarımı yine açacağım. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına köksüz diyecek kadar kökten binasip olan bir kişi bunun hesabını verecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanına despot diyen bir adam bunun hesabını verecektir. Eğer Türkiye’de böyle birileri aranıyorsa aynaya baksınlar. Bunlar kendileridir. Buna benzer çalışmaları HDP ‘de yaptı. Silahlarla korkutarak siyaset yaptılar. Çünkü arkalarında silahlı bir terör örgütü var. Silahların sustuğu bir ortamda demokratik bir zeminde siyaset yapamıyor olmanın ırkçılığını taşıyorlar. Ellerindeki gül yabaniler birer birer gittiği için artık kendileri gül yabani olmaya başladılar. Ne yaparlarsa yapsın biz ülkeyi, bu milleti korkutmak için kullanılan tüm vasıtaları tek tek ortadan kaldırmaya devam edeceğiz. Herkesin özgürce yaşadığı, herkesin inancının gereğini özgürce yerine getirdiği yaşam tarzlarını özgürce muhafaza ettiği yeni Türkiye’nin inşasını kararlıkla sürdüreceğiz.”
“DEPREMLERDE ANINDA BİZ ORADA OLDUK”
Başbakan Erdoğan’ın konuşması sık sık grup toplantısına katılan vatandaşların attığı sloganlarla kesildi. Vatandaşların “Dik dur eğilme Simav seninle” diye sloganlar atması üzerine Başbakan Erdoğan, “Bizde sizlerle beraberiz. Tabii biz lafta değil veya muhalefet gibi değil. İşte deprem anında bizler Simav’da olduk. Yeni bir Simav inşa ettik. Yeni bir Van inşa ettik. Yeni bir Bingöl inşa ettik. Hiçbir zaman durmadık. Anında nerede böyle bir sıkıntı var biz oradayız” dedi.
“İŞTE ORADA DA EN BÜYÜK YANLIŞI YAPTILAR”
Pazar günü 160’dan fazla sivil toplum kuruluşları, dernek ve vakfın yöneticileriyle yaptığı toplantıda bir kez daha hissiyatı, özgürlük ortamının oluşan memnuniyeti müşahede ettiklerini belirten Başbakan Erdoğan, “Tabii burada bir parantez açmak durumundayım: AK Parti’nin 12 yılda tesis ettiği özgürlük, istikrar ve güven ortamını, Türkiye’nin büyümesi ve güçlenmesi, hakkın ve hayrın çoğalması için kullanmak yerine kendi hırsı ve ikbali için kullanan da oldu. Görünürde öğrenci yetiştiriyor, yoksul öğrencilerin elinden tutuyorlardı. Görünürde okul açıyor, yurt açıyor, yardımlaşma faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Ama öyle bir noktaya gelinildi ki zahir ile batılın aynı olmadığını hem bizler gördük hem de aziz milletimiz gördü. Milletimizin değerlerinin, milletimizin şevkatinin, merhametinin, yardım etme hissiyatının görünenden çok farklı amaç ve hedefler için kullanıldığı açık bir şekilde ortaya çıktı. Yaklaşık 40 yıl boyunca cemaat maskesi altında ince ince son derece sinsi bir şeklide bir ihanet şebekesinin inşa edildiğini gördük. Bu şebeke öyle bir noktaya geldi ki benden olmayanın faaliyet hakkı, söz hakkı, hatta yaşam hakkı dahi yoktur demeye başladılar. Hiçbir alanda başkalarının varlığına tahammül edemez hale geldiler. Doymak bilmeyen bir iştahla, tatmin edilemez bir hırsla, kendileri dışındaki her grubu, her kesimi, kendileri gibi düşünmeyen herkesi son derece iğrenç metotlarla saf dışı bırakmaya başladılar. Kendilerine rakip olan herkesi hatta bizzat yanlarındaki arkadaşlarını, telefonlarını dinleyerek, yatak odalarını gözetleyerek, şantaj yaparak, iftira atarak saf dışı bırakma gayreti içine girdiler. Nerede varlarsa, nerede varlık gösteriyorlarsa orada kendilerin başka hiç kimseye tahammül edemediler. Öyle bir noktaya, öyle bir azgınlık seviyesine ulaştılar ki Türkiye’yi topyekun kontrol altında tutmak, Türkiye’nin istikametini tek başlarına belirlemek gibi bir şehvete kapıldılar. İşte orada da en büyük yanlışı yaptılar. Orada maskeleri düştü, orada gerçek yüzleri ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
“GERÇEKLERDEN HABERDAR OLMAMIZ ÇOK USTACA ENGELLENİYORDU”
Paralel yapının dertlerinin talebe yetiştirmek, yoksulların elinden tutmak, yardımlaşmak olmadığını, dertlerinin iktidar olduğu, güç olduğu, hırs ve ikbal olduğu işte orta çıktığını sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Başta yargı ve emniyet içine yerleştirdikleri maşaları aracılığıyla kendi faaliyet alanları dışında hatta meşruluk çerçevesinin helal dairesinin dışında teşebbüslere giriştiler. Bize farklı gözüktüler ama gizliden gizliye başka işlerin içine gerdiler. Bunların bizim dönemimizde büyüdükleri, geliştikleri, güz kazandıkları iddiası tamamen asılsız bir iddiadır. 12 Eylül darbesine bakın bunların orada güç devşirdiklerini görürsünüz. 28 Şubat darbesine bakın bunların oradan güç devşirdiklerini görürsünüz. Sadece Türkiye’deki darbecilerden değil uluslararası bazı çevrelerden özelliklede istihbarat örgütlerinden bunların güç devşirdiklerini görürsünüz. Altını çizerek ifade ediyorum; her işlerinde tedbir adı altında işte o 40 yıllık gizlenme taktiklerini kullandılar. Takiyye var, yalan var, iftira var… 40 yıl boyunca da farklı çevreler tarafından gizlice beslendiler. Bu şebekenin yargı ve emniyet içindeki maşalar eliyle nasıl hukuk cinayeti işlediklerini geçmişte fark edebilmek kolay değildi. Evet, mağdurlar maruz kaldıkları zulmü biliyorlardı ama ateş düştüğü yeri yakıyor bizimde, milletin de gerçeklerden haberdar olmamız çok ustaca engelleniyordu. İşte böcek soruşturması. Şimdi bazıları soruyor neden iki yıl beklediniz. Biz iki yıl beklemedik. Ama onlar maşaları yoluyla iki yıldır bu soruşturmanın üzerine örtüyor, bugün de hala üzerini örtmenin hayasızca, ahlaksızca mücadelesini veriyorlar. Biz bunun takipçisiyiz. Bunu takip edeceğiz. Sırf kendileri gibi düşünmüyor diye, sırf onları deşifre ediyor diye masum insanları dahi nasıl zindana attıkları bugünlerde tek tek ortaya çıkıyor. Darbeyle, darbe girişimleriyle mücadele ediliyor görüntüsü altında gerçek zanlıların yanında masum insanların da nasıl mahkum edildi bugün tek tek ortaya çıkıyor.”
“YARGININ KENDİSİNİ ÇEK EKMESİ GEREKİYOR”
Başbakan Erdoğan, Pazar günü İstanbul’da yaptığı konuşmayı anımsatarak, 2010 yılında halkın oyuyla yaptıkları Anayasa değişikliğinin bugün geçte olsa hatadan dönüşün vasıtası olduğunu kaydetti. Anayasa değişikliği olmasaydı şuanda dışarı çıkanların halen içeride olacağının altını çizen Başbakan Erdoğan, “AİHM’e gittikleri zaman böyle bir tabloyu karşılarında bula bilecekler miydi? Fakat biz Bireysel Başvuru hakkını getirmek suretiyle böyle bir imkanı yakalamış olduk. Şimdi bugün kalkmış yine Bahçeli aynı şeyleri konuşuyor. Diğeri aynı şeyleri konuşuyor, konuşacak. Neden? Çünkü bunlar o referandum da biliyorsunuz bizim getirdiğimiz o değişikliğe ‘hayır’ dediler. Biz ‘evet’in mücadelesini verdik. Bugün ‘evet’ hayırcılara yaradı. Ama bakıyorsunuz bazıları cezaevinden çıkınca oradan intikam ifadeleriyle bağırıp, çağırıyorlar. Sen bir defa intikam ifadelerini kullanmayı bırak ta kendine gel. Hala kendine gelememişsin. Önce bunu bir defa hal yoluna koymak gerekir. Ne olacak? Kılavuz ortada. Tabii kendileri de ortada. Bunların birbirinden farkı olmaz. O anayasa değişikliği olmasa 12 Eylül’ün sorumluları toplum vicdanından öte yargıda da mahkum olmayacaklardı. Hatta Anayasa Mahkemesi o Anayasa değişikliğinde yargıyla ilgili, HSYK seçimleriyle ilgili bir değişikliği yapması inanın yargı bugün, bu kadar da tartışılıyor olmayacaktı. Şuanda yargı Türkiye’deki bütün devlet kurumları içerisinde neredeye son sıraya düşmüş durumda, güvenliği itibariyle. Son yapılan kamuoyu araştırmaları bunu gösteriyor. Niye? Çok ciddi bir itibar kaybı var. Güvenirlilik diye bir şey kalmadı. Böyle bir durum var. Onun için yargının kendisini çek ekmesi gerekiyor. 2010 yılına kadar ne yazık ki CHP zihniyeti iktidarda olsa da olmasa da yargıda egemenliğini sürdürüyordu. 2010 yılından sonrada CHP’nin yol arkadaşı olan Pensilvanya şebekesi yargıda egemenliği ele geçirmeye çalıştılar.
Biz bunu izin vermedik, vermeyeceğiz. Bu konuda kararlıyız. Yargı; ne CHP’nin, ne CHP’nin yol arkadaşı MHP’nin Pensilvanya’nın egemenliğine asla teslim olmayacak, asla teslim edilmeyecek. Yargı birilerinin arka bahçesi değil. Söz verdiğimiz gibi milletin yargısı olacak. İnanın ortaya daha fazla bilgi çıkacak, belge çıkacak. Yargı içinde, emniyet içinde nasıl ahlak dışı, insaf dışı, vicdan dışı komplolara giriştikleri tek tek ortaya çıkacak. Ben yargının içinde milliyet perver olan yargı mensuplarına inanıyorum, güveniyorum ve bu süreci onlar inşallah aslına dönüştürecekler. Hem yargı, hem emniyet içinde bu milleti seven, vatanını seven bütün vatandaşlarımız o mücadeleyi inanıyorum ki yüreklerini, gönüllerini ortaya koyarak sürdürecekler” dedi.
“HSYK İZLEMEKLE YETİNİYOR”
Paralel yapıya da yüklenen Başbakan Erdoğan, “Bakın daha önce söyledim; ‘polis fezlekesine şüpheli’ diye isim koyacaklar neye bakıyorlar biliyor musunuz; şüphelinin çocuğu hangi okulda okuyor, şüpheli malum gazeteye veya gazetelere abone mi, değil mi? Bunlara bakıyor ve buna göre şahısları şüpheli veya masum ilan ediyorlar. Biz bu ülkede böyle bir zulme tahammül göstermeyiz. Özellikle yargı kendi içine sirayet etmiş bu urun temizlenmesi için bugünkünden çok daha fazla cesur olmak zorundadır. Bakın savcılarla ilgili öyle iddialar ortaya çıkıyor ki iş adamlarıyla görüşmeler, hediyeler, tatiller… HSYK’da ortada bu kadar vahim iddialar varken, deliller varken, hatta şüphe varken maalesef bunu izlemekle yetiniyor” dedi.
“YARGIYA GÖREVLERİNİ HATIRLATIYORUM”
Başbakan Erdoğan, bir ülkenin başbakanının ofisine dinleme cihazı konulmasının sadece o başkanın şahsına değil o ülkenin tamamına yapılmış çok büyük bir ihanet olduğunu belirterek, “Başbakanın ofisine bu böcekleri koyanlar kim bilir millete neler yaptılar, neler yapıyorlar. Binlerce, onbinlerce sanatçısına, bilim adamına varıncaya kadar herkes dinlemişler. Bu ülkede polis üniforması içinde birileri çıkıp da başbakanın ofisine dinleme cihazı koyuyorsa, yarın gidip hakimin, savcının yatak odasına kamera koymaktan da çekinmez. Koymadıkları da ne malum? Bu açıkça söyledim. Çekinmediler, bunu da yaptılar. Pensilvanya çetesi hakkında yazı yazdı diye her gün gazeteciler savcıya ifade veriyorlar. Pensilvanya çetesi hakkında kitap yazma hazırlığı yaptı diye, bakın kitap yazdı diye değil hazırlığını yaptı diye insanlar mahkum ediliyor. Ama başbakanın ofisine dinleme cihazı koyan zanlılar dışişleri bakanlığındaki en mahrem toplantının dinlenmesinden haberi olanlar ellerini kollarını sallayarak dolaşa biliyorlar. Biz ifadelerimizle yargıya müdahale etmiyoruz. Tam tersine yargıya görevini hatırlatıyor, yargıya çok ciddi sorunun varlığını gösteriyoruz” şeklinde konuşuyor.
“PINARHİSAR GÜNLERİ GELECEKSE ÖPER BAŞIMA KOYARIM”
Bu ülkede yasama, yürütme, yargının aynı olduğunu ama ne yasamanın yürütmeye, nede yürütmenin yargıya üstünlük taslaması gerektiğinin altını çizen Başbakan Erdoğan, yargının da yürütmeye, yasamaya üstünlük taslaması gerektiğini vurguladı.
Herkesin yerini, konumu iyi belirlerse ve ortak hedeflerin bu milletin özgürlükleri, bu milletin güçlenmesi, tek vatan olarak Türkiye’nin dünya ülkeleri arasında ilk ona girmesi olursa meselenin kalmayacağını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
“Bizim bunu başarmamız lazım. İşte 17 Aralık’ta, 25 Aralık’ta eğer biz dik durmasaydık kusura bakmayın ortada yargı diye bir şey kalmayacaktı. Selam Örgütü diye bir örgüt uydurdular. İnan kendileri gibi düşünmeyen herkesi şuanda toplamış olacaklardı. Şahsımı örgüt lideri yaparak hazırladıkları fezlekeyle sizler yani burada özellikle kendilerine tabi olmayan kim varsa bunları alıp götüreceklerdi. Şimdi CHP ve MHP bu Pensilvanya çetesinin arkasında duruyorlar. Şimdi bugün konuşuyor Bahçeli, ne diyor biliyor musunuz? ‘Pınarhisar’da yattığın günleri arayacaksın’ diyor. Ey Bahçeli o Pınarhisar’daki yatışımın nedeni benim asilliğimin ifadesidir. Sen bir defa kendine bak. Pınarhisar günleri senin düşündüğün veya düşlediğin günler değil zaten. Eğer bizim için o tür günler yine gelecekse biz öper başımıza koyarız. Bundan herhangi bir sıkıntımız yok. Yeri geldiği zaman Ziya Gökalp dersin, yeri geldiği zaman milletin talim terbiye milli eğitimde bütün tavsiyesiyle; ‘Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker.’ Cümlelerinden rahatsız oluyorsan, bu millet seni gerekli olan yere zaten mahkum eder” dedi.