Bireylerin depresyon yaşamasının hemen herkesin bildiği bir hastalık olduğunu söyleyen Dr. Yavuz, “Depresyon kişinin özellikle duygusal mod açısından tam bir çöküntü tablosu. Kişinin hayattan zevk almaması, bir amacının ve hedefinin olmaması söz konusudur. Kişi tam bir bunalım yaşar. Yaşamın hiç bir anlamı kalmamış ve enerjisi düşmüştür. Hatta girilen çöküntü girdabı giderek derinleşerek intiharlara bile neden olabilmekte. Dolayısıyla depresyon kişiyi çepeçevre saran, hayatı çekilmez kılan ve onu sosyal hayattan koparan duygusal çöküntü durumudur.
İşte, toplum da insanlardan oluştuğuna göre aynı bir bireysel depresyon gibi bir ‘’toplumsal depresyon’’ olgusundan da bahsetmek lazımdır. Bu noktada ‘’düşüncelerimizi’’ hafife almamak gerekiyor. Çünkü düşünceler de aynı maddesel nesneler gibi atomlardan ve onların da daha küçük bölümleri kuant taneciklerinden oluşmaktadır. Neticede düşünce de atomlardan oluşmuş enerjisel bir maddedir. Bu yüzden toplumu oluşturan fertler olumlu düşünürlerse evrene pozitif enerji yayarlar, olumsuz düşünürlerse negatif enerji yayarlar. Toplumun geneli olumsuz düşünmeye başladığında, mevcut kitlesel çöküntü hali dalga dalga tüm fertlere yayılır ve her ortamı karamsarlık ve kötümserlik duyguları kaplar.
Malesef, toplumsal depresyon, bireysel çöküntü hallerinden çok daha tehlikelidir ve tam bir pandemik yayılım gösterir. Bir salgın hastalık karekteriyle bir anda yıldırım hızıyla memleketin tüm fertlerini etkileyebilir. Özellikle yazılı ve görüntülü medya, sosyal paylaşım siteleri depresyonun pandemik bir karekterde hemen herkesi etkisine almasına yardımcı olur” diye konuştu.
Bir ülkenin geleceği ile alakalı önemli yönetimsel krizlerde, deprem gibi tabi afetlerde toplumun nerdeyse tamamını etkisi altına alan bir toplumsal depresyon tablosunun ortaya çıktığını anlatan Nörolog Dr. Mehmet Yavuz, “İnsanlar kötümser bir yaklaşım ve karamsar bir bakış açısı sergilemeye başlar. Bu da insanların topyekün kitlesel olarak bir depresif moda girmelerine neden olur. İlişkiler ve sosyal münasebetler bir anda asgariye iner. İnsanlar savunma ve korunma içgüdüsü ile alışveriş merkezlerinden uzak durmaya, restorantlar boşalmaya başlar. Eğlence merkezleri iflasın eşiğine gelebilir. İnsanlar ancak zaruri ihtiyaçları için para harcamayı düşünürler. Mevcut karamsar tablo nedeniyle onlar için gelecek belirsizdir. Bu yüzden tüm parasal aktiviteler askıya alınır. Ekonomi, hayatın her noktasında geriye doğru gitmeye başlar. İnsanlar yaşanan olumsuzluklardan dolayı bir anda rutin para trafigini kesmeleri nedeniyle kademe kademe her işletme zarar görür. Özellikle tam gelişmemiş ülkelerde, insanların kendi para birimlerine güvenleri sarsılır. Kendi ulusal şirketlerine, finans kurumlarına olan itimat azalır ve borsa kan kaybeder. Böylece yabancı para ya da altın gibi kendilerine göre daha güvenli yatırımlara kaymaya başlanır ve neticede altın ve döviz değerlenir.
Bu anlamda medyanın yaklaşımı da çok önemlidir. Eğer yatıştırıcı bir tutum izlenmezse, tablo giderek derinleşir. Hatta tam bir kısır döngüye girilerek toplumsal ekonominin tamamen çökmesine bile neden olunabilir. Bu yüzden mevcut kriz ortamını abartarak ve ajite ederek halka vermek çok daha vahim sonuçlara neden olabilir. Bu hususta en korkulan durum ise, toplumsal depresyonun, toplumsal panik atağa dönüşmesidir. Bu durumda ekonomi tam manasıyla durma noktasına gelir. Koca koca işletmeler batabilir. Yaşanan iflaslar ve işsizlik nedeniyle tablo tamamen işin içinden çıkılmaz hale gelebilir, kaos ortamları ve iç karışıklıklar ortaya çıkabilir.
Sonuç itibariyle toplumsal depresyona ve bunun da daha kötüsü olan toplumsal panik atağa girilmemesi için, yaşanan yönetimsel veya afetsel krizler, olabildiğince sakin ve soğukkanlı karşılanmalı, toplumu gerecek, karamsarlığa sevkedecek açıklamalardan uzak durulmalıdır. Tüm organları ile medya, yatıştırıcı ve sakinleştirici bir konum üstlenmeli, krizin aşıldığına dair telkinler verilmeli ve özellikle yöneticiler tarafından toplumu rahatlatan ikna edici açıklamalar yapılmalıdır. Toplumsal depresyonun en hızlı yayılan bir salgın hastalık olduğunun bilincinde olmalıdır. Toplumu bir kaos ortamına sokmamak için ‘’kol kırılır yen içinde’’ misali gerekirse büyük yönetimsel olumsuzlukları ötelemelidir. Ülke menfeatları açısından genel itibarla sakin ve mantıklı düşünmeli, gerekirse mevcut olumsuzlukları daha sakin ve uygun ortamlarda çözmek için ertelemeli ve geleceğe bakmalıdır” şeklinde konuştu.