Başbakan Recep Tayip Erdoğan, “Biz tam 10 yıldır 'anneler ağlamasın' diye bedenini, yüreğini ortaya koyan bir iktidarız” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM'deki grup toplantısında bir konuşma yaparak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Grup toplantısı AK Parti'nin 2013 yılındaki ilk grup toplantısı özelliğini taşırken, Başbakan Erdoğan ise son bir buçuk ayda grup toplantısı yapamadıklarına dikkat çekti. İktidar olduklarından itibaren her yılı büyük rekorlarla ve sevinçlerle kapattıklarını belirten Erdoğan, 2012 yılının da rekorları tazeledikleri bir yıl olduğunu söyledi. "2012 yılının tamamına ait enflasyon yüzde 6,2 olarak gerçekleşti" diyen Başbakan Erdoğan, bu oranın ise 1968'den itibaren görülen en düşük oran olduğunu kaydetti. İhracatta ise kendilerine ait olan rekoru yine kendilerinin egale ettiğini ifade eden Erdoğan, ihracatın 2012 yılında 152 milyar dolar olarak gerçekleştiğini belirtti.
ÇİFTÇİ KREDİLERİ
Ziraat Bankası'nda 2002 yılında çiftçilere verilen kredinin bakiyesinin 228 milyon lira olduğunu belirten Erdoğan, bu rakamın ise 2012 yılı sonunda ise 18 milyar liraya ulaştığını söyledi. "Kim çiftçinin yanında?" diye soran Başbakan Erdoğan, İMF'ye olan 23,5 milyar dolarlık borcun ise 1 milyar doların altına indiğini belirtti. IMF'ye 5 milyar dolar borç vereceklerini anlatan Erdoğan, "Ve bunlar 2013 yılının ilk günlerinde ortaya çıkan rakamlar. İnşallah gerek 2012 yılına ait, gerek 2013 yılı içinde buna benzer sevindirici rekor seviyede gelişmelere şahit olmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
2013 yılında yeni eklenen projelerle birlikte projelere ayrılan ödeneğin artırıldığını kaydeden Erdoğan, "2 bin 737 proje için 46 milyar lira ödenek ayırıyoruz. Yani projelere ayırdığımız ödeneği bir önceki yıla göre yüzde 20 oranında artırdık" dedi.
2001 yılında bir porjenin tamamlanma süresinin ortalama 9 yıl olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, "Şuan itibariyle biz projelerin ortalama tamamlanma süresini 3,5 yıla kadar düşürmüş durumdayız. Yani düşünün 2001 yılındabir proje için kazma vurulduğunda ortalama 9 yıl sonra tamamlanması bekleniyordu, şuanda projeye kazma vuruluyor ortalama 3,5 yıl sonra proje tamamlanıyor. İşte AK Parti farkı bu" diye konuştu. Erdoğan, AK Parti'nin 10 yılda Türkiye'yi nereden nereye getirdiğini hale görmek istemeyenlerin, görmeyenlerin ise bu örnekleri incelemesi gerektiğini ifade etti.
"BİZ 75 MİLYON OLARAK İSTİKLALE VE HÜRRİYET HER MİLLETTEN DAHA ÇOK AŞIĞIZ"
Başbakan konuşmasının büyük bölümünde ise terör konusuna değinerek, kardeşlik mesajları verdi. Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan insanlar arasında bir etnik ayrım yapmadıklarını ve her evden bu topraklar için bir şehit verildiğinin altını çizen Başbakan Erdoğan, MHP ve BDP ise gönderme yaparak etnik milliyetçilik yapmalarını üstü kapalı olarak eleştirdi. Başbakan Erdoğan şunları söyledi:
"Bir kere daha en başta sizlere ve aziz milletime şu hususun altını kalın çizgilerle çizerek ifade etmek istiyorum. Biz millet olarak, 75 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hem ecdadımızla hem ahvadımızla istiklale ve hürriyete yeryüzündeki her milletten çok daha aşığız, çok daha fazla tutkunuz. Bu topraklardaki yaklaşık 1000 yıllık tarihimiz boyunca istiklalimize ve hürriyetimize yönelik her türlü saldırıya karşı bizler kükremiş bir milletiz. Millet diyorsam, asla ve asla bir ırkı, bir etnik kökenin, bir inanç grubunu kastetmiyorum. Millet bizim için ortak tarihi olan, istikbale aynı nazarla bakan ortak idealleri olan bir topluluktur. Yani bu topraklar üzerinde millet 75 milyonun tamamıdır. İlk Meclis'te Gazi Mustafa Kemal'in 'Anasır-ı İslamiye' diye onun ruhunu, özünü ifade ettiği topluluktur. İşte biz 1000 yıllık ortak tarihimiz boyunca Türk, Kürt, Arap, Laz, Gürcü, Çerkez, Boşnak, Roman hiçbir ayrım yapmaksızın aklınıza hangisi geliyorsa hep birlikte var olduk, hep birlikte yaşadık. İstiklal ve hürriyetimizi de hep birlikte savunduk.
Bugün Anadolu'da, Trakya'da hangi eve girerseniz girin, tarih içinde mutlaka ama mutlaka bu topraklara oradan en az bir şehit verilmiştir. Diyarbakır'da, Van'da, Rize'de, Samsun'da, Hatay'da, Sinop'ta, Antalya'da, Ankara, İstanbul, Edirne'de aklınıza neresi geliyorsa, her evden tarih içinde en az bir şehit mutlaka uğurlanmıştır. Belki Kıbrıs'ta, belki Kurtuluş Savaşı'nda, belki Çanakkale'de, belki Sarıkamış'ta, Balkanlar'da, Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, dünyanın her yerinde; belki bir yıl önce, belki 1000 yıl önce. Bu ülke bu topraklar, merhum Akif'in ifadesiyle, 'Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda' ifadesine denk düşen bir şehitler diyarıdır.
Altını çizmek istediğim husus şudur değerli kardeşlerim, aziz milletim; 1000 yıl boyunca olduğu gibi, bugün de yarın da İstiklalimize ve hürriyetimize yönelik her saldırı karşısında tıpkı ecdadımız gibi topraklarımızı kahramanca savunmak noktasında en küçük bir tereddütümüz olmaz ve olamaz. Bize hiç kimse diz çöktüremez. Bizi hiç kimse teslim alamaz. Hiçbir saldırı karşısında geri adım atmadık, geri adım atmayız. Topraklarımıza gözünü dikmiş bir düşman karşısında biz sırtımızdan vurulmayı zul kabul eder, ancak alnımızdan vurulmayı şeref addederiz. Bizim hepimizin 75 milyonun ortak hissiyatı olan istiklal marşımız, dikkat edin 'Korkma' ifadesiyle başlar. Biz 75 milyon ve 75 milyonun ecdadı bu topraklar üzerinde hiçbir zaman korkmadık, hiçbir zaman başımızı öne eğmedik.
Şunu herkes bilsin; biz geçtiğimiz 1000 yıl boyunca bu topraklar için canımızı verdik. Bundan sonraki 1000 yıl boyunca da bizler de, torunlarımız da inşallah hiç tereddüt etmeden canımızı ortaya koyarak bu toprakları savunmaktan asla ve asla vazgeçmeyiz. Tek bir şehidimizin dahi aziz hatırasına leke sürmeyiz, sürdürmeyiz. Tek bir şehidimizin dahi ruhunun bu aziz milletin değerlerinin çiğnenmesine müsahade etmeyiz, musamaha göstermeyiz. Bir kere işte bunları herkes bilmeli, herkes anlamalıdır. Birileri sadece sadece kendi ırkını seviyor olabilir. Birileri sadece Türkleri, birileri sadece Kürtleri seviyor olabilir. Birileri sadece nefretin, öfkenin, kanın, intikamın diliyle konuşuyor olabilir. Ama biz farklıyız. Biz bir ırkı, bir etnik kökeni, bir inanç grubunu değil, biz insanı ve insanları seviyoruz. Biz yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz.
"ŞEHİTLERİMİZE MAHÇUP OLMADAN BÜTÜN OCAKLARIN ACISINI DİNDİRMENİN MÜCADELESİ İÇİNDEYİZ"
Başbakan Erdoğan, terör sorunuyla birlikte düşen ateşin aynı ülkeye düştüğünü, göz yaşının aynı topraklara düştüğünü söyleyerek, ağlayanın ise hep anneler olduğuna dikkat çekti. Kendilerinin ise annelerinin göz yaşını dindirmek için gayret gösterdiklerini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bakın değerli kardeşlerim bu terör sürecinde 30 yıldır süregelen bu kayıplarda bir yanlış olduğunu defalarca ifade ettim. Evet, bir tarafta bizim kahraman mehmetçiğimiz şehit oluyor. Evet, diğer tarafta dağdaki terörist etkisiz hale getiriliyor. Ama dikkatinizi çekiyorum, ateş aynı ocağa düşüyor. Acıyı aynı yürekleri kavuruyor. Gözyaşı aynı toprağa düşüyor. Kurşun hangi adrese giderse gitsin, ağlayan analar oluyor. Ağlayan eli değil, ayağı öpülesi, o ayaklarının altına cennet vaadedilmiş o mübarek analar, bizim annelerimiz oluyor. Biz işte tam 10 yıldır son derece samimi şekilde bu acıyı sonlandırmanın mücadelesi içindeyiz. Biz tam 10 yıldır 'anneler ağlamasın' diye, elini, bedenini, yüreğini ortaya koyan bir iktidarız. Biz 10 yıldır bir yandan topraklarımızı tavizsiz savunurken, eş zamanlı olarak annelerin göz yaşını dindirmenin telaşı içindeyiz. Bu mücadele içinde, bu kıvranış içinde meşru, yasal değerlerimizle örtüşen her yolu, her yöntemi devreye aldık ve alıyoruz. Şehitlerimize mahcup olmadan, ecdadımızın ruhunu incitmeden, bütün annelerin, bütün babaların, bütün ocakların acısını dindirmenin bir mücadelesi içindeyiz."
"SOKAĞA ÇIKIP ANARŞİYİ ÜRETMEYİ AKLIMIZIN UCUNDAN BİLE GEÇİRMEDİK"
Başbakan Erdoğan, konuşmasının bir bölümünde ise terör örgütünün çıkış nedeni olarak gösterilen Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananları değerlendirdi. Burada yaşananların insanlık dışı olduğuna vurgu yapan Erdoğan, 1980'li yıllarda sadece Diyarbakır Cezaevi'nde işkencelerin olmadığını, Mamak'ta, Metris'te de birçok insanın haksız yere işkenceye tabi tutulduğunu anlattı. Kendilerinin de yine bir çok engellemeyle karşılaştıklarını fakat hiçbir zaman sokağa çıkarak anarşi üretmeyi akıllarının ucundan bile geçirmediklerini kaydeden Erdoğan, silahın, şiddetin hiçbir zaman bir çözüm yolu olamayacağını anlattı. Başbakan Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şimdi bakın sevgili kardeşlerim; biz 1980'lerde Diyarbakır zindanlarında nelerin yaşandığını çok ama çok iyi biliyoruz. Diyarbakır zindanlarında işkence yapanların şahsında, insanlık da, vicdan da, insaf da biliyoruz ki kurumuştur. Diyarbakır zindanlarının işkencecileri aynaya baktıklarında adeta aynadaki görüntüleri bile kendilerinden utanmıştır. Hiçbir gerekçe, hiçbir bahane Diyarbakır'da yaşanan o insanlık dışı, o vahşi, o alçakça muameleyi mazur gösteremez. Ama ben burada birşeyi söylemek zorundayım. Bu ülkede insanlar düşüncelerinden, inançlarından dolayı, sadece Diyarbakır zindanlarında veya zindanında zulüm görmüyor. 1980'lerde Diyarbakır zindanında, Mamak'ta, Metris'te yaşatılanlar dışarıda farklı kesimlere, farklı gruplara zamana yayılmış olarak aynı derecede vahşice yaşatıldı. Gerek bu kadronun içindeki onlarca arkadaşım, gerek bu salonun dışındaki on binlerce, yüz binlerce kardeşim bu zulmü iliklerine kadar yaşadılar. Daha ilk gençlik yıllarımızdan itibaren biz o zulmün duvarına çarptık. Namaz kılıyoruz diye bizimle alay ettiler. İmam-Hatipliyiz diye bizi aşağıladılar. Başörtüsü takanları dışladılar, sakallı olanı, elinde tespih olanı, hatta 'selamün aleyküm' diyerek Allah'ın selamını vereni bile ötelediler. Kitaplarımız yasaklandı, düşüncelerimiz sakıncalı diyerek yaftalandı. Gazetelerimiz, dergilerimiz, hatta siyaset yaptığımız partilerimiz kapatıldı. Bizim için bizim gibi diğer birçokları için siyasetin yolları tıkandı. Siyaset yapmanın önünü türlü engellerle bir defa tıkadılar. Bizzat benim, en yakın arkadaşlarım, kardeşlerim kalleşçe şehit edildiler. Eşi başörtülü olduğu için işinden edilenler oldu. Eşi işten atıldığı için bunalıma giren, çocuklarının önünde defalarca intihara teşebbüs eden kadınlar oldu. Kendi öz yurdunda, kendi vergisiyle yapılmış okullarda okuyamayıp, yurt dışında çözüm arayan nice kızlarımız, nice gençlerimiz oldu. İnsanların çalışma hakkı, iş kurma hakkı, okuma hakkı, düşüncelerini ifade etme hakkı kısıtlandı, engellendi, yok edildi. Bir çoğunun hayat hakkı elinden alındı. Komplolarla, tahriklerle, türlü oyunlarla, çirkin senaryolarla, inançlarımız değerlerimiz, kutsallarımız ayaklar altına alınıp çiğnenmek istendi.
Birileri Diyarbakır zindanında veya zindanlarında en ağır işkenceler altında feryat ederken, bizler de, bizim gibi niceleri de büyük Türkiye hapishanesi içinde öz yurdunda garip, öz yurdunda parya muamelesi gördü. Ama dikkatinizi çekiyorum, hiçbir zaman elimize silah almayı, aklımızın ucundan bile geçirmedik. Sokağa çıkıp, anarşiyi üretmeyi, aklımızın ucundan bile geçirmedik. İllegalite yolunda veya illegalite yoluna sapmayı aklımızın ucundan bile geçirmedik. Çünkü biz, düşüncelerimize inandık. Biz inançlarımıza güvendik. En önemlisi de biz, aziz milletin her bir ferdiyle bizimle aynı safta olduğuna, bizile birlikte olduğuna yürekten iman ettik. Onlar vurdu, biz büyüdük, onlar vurdu biz güçlendik. Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer olduğunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmadık. Sabrettik, direndik, mücadele ettik, sebat ettik ve işte bugünlere ulaştık. AK Parti'nin bizim, bizim neslimizin bu uzun soluklu mücadelesi dünyanın tüm haklı hareketleri için aslında en güzel örnektir. Düşüncesine güvenen, inancına güvenen, milletine güvenen her hareket, sabırla, sağduyuyla sebatla azimle er ya da geç mutlaka zafere ulaşacaktır. Ama bunun karşısında şiddet ve terör kesinlikle ve kesinlikle çıkmaz sokaktır. Şiddetin, terörün hiçbir meşruiyeti olamaz. Şiddet fikrine, inancına, davasının haklılığına inananlar için bir yöntem olamaz. Şiddetin bu ülkede elde edebileceği hiçbir kazanım yoktur, olmamıştır ve hiçbir zaman olamaz. Şiddetle terör bu ülkeye acıdan başka hiçbir şey vermedi. Şiddet ve terör bu ülkeye kan ve göz yaşından başka hiçbir şey getirmedi. İşte biz bugün bir kez daha ve inatla, sabırla işte bu şiddeti, terörü sona erdirmenin samimi gayreti içindeyiz. İnanın tek bir gayemiz var, bugün o gayeyi tekraren ve ısrarla söylüyorum; o da annelerin göz yaşını dindirmektir."
"BİZ AYNI KIBLEYE DÖNEN TEK BİR MİLLETİZ; BİZ 1000 YILDIR BU TOPRAKLARDA BİRİZ, BERABERİZ, KARDEŞİZ"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, barış sürecinin gerçekleştirilmesi için Hazreti Peygamber bir Hadis-i Şerif'inden örnek vererek, birlik olunması gerektiğini söyledi. Erdoğan, "Van'da, Diyarbakır'da, Ankara'da, İstanbul'da, Edirne'de kardeşlerim; aynı ezan okunuyor ve bize, hepimize dikkat edin aynı çağrıyı yapıyor. Hepimiz Ezan-ı Şerif'e kulak verecek, geleceği tahrip etmenin değil, hep birlikte geçmişi tamir etmenin mücadelesi içinde olacağız. İnşallah bu süreçte aradaki fitnecileri çıkarıp Ezan-ı Muhammedi'nin gölgesinde daha bir muhabbetle kucaklaşacağız" diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuştu. Gündeme ilişin değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, terör sorunun çözüme kavuşması için yürütülen çalışmalar hakkında uzun bir konuşma yaptı. "Yasal dairede kalarak, meşru çizgide kalarak milletin değerlerini gözeterek, hangi yöntemle olursa olsun biz bu göz yaşını mutlaka ama mutlaka dindirmek istiyoruz" diyen Başbakan Erdoğan, "Onun için 'milli birlik ve kardeşlik projesi' diyoruz. Bakın bunu unutmayın. Milli birlik; bundan daha güzel ne olabilir? Bu milli birliğin içerisinde her etnik unsur var. Tek bir çatıda toplanacağız. Nedir o, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı. Ve kardeşlik... Kardeşlikten daha güzel ne olabilir. Kardeşlik denilen, aynı anneden, aynı babadan olmak anlamına gelmez. O bizim kültürümüzde 'karındaş'tır. Kardeş ise aynı inancı paylaşanlnarın bir araya gelmesidir. İşte bunu gerçekleştirmek istiyoruz" diye konuştu. Daha en başında bu sorunu çözmek için yola çıktığımızda nasıl bir sürece adım attığımız biliyorduk, sabrımızın nasıl zorlanacağını, sinirlerimizin nasıl test edileceğini, bu süreçte nasıl yalnız bırakılacağımızı çok iyi biliyorduk. Ama biz yılmadık, yapayalnız da kalsak bu yolda geri adım atmadık, atmayacağız. 10 yıllık süreçte yapılan tüm tahriklere, tüm provokasyonlara, alçakça saldırılara rağmen umudumuzu bir an olsun yitirmedik. Bugün de, bu yeni süreçte de umutluyuz. Ne olursa olsun biz umudumuzu kaybetmiyoruz. Temkinliyiz, dikkatliyiz ama umutluyuz. Kan ile, göz yaşı ile terörist ceseti ve şehit cenazeleri ile varlık gösterebilenlerin tahrikkar söylemlerine, onların bu şekildeki bizlere tahrik unsurlarını kullanmalarına rağmen biz umutluyuz. Acıdan öfkeden, terörden şiddetten kandan ve ölümden beslenenlere rağmen biz umutluyuz. Bütün siyasi beklentisini, gençlerin ölümü üzerine bina edenlere rağmen umutluyuz. Allah'ın izniyle, milletimizin desteği ve hayır duasi ile tüm provakosyanları, tüm sabotajları aşıp inşallah bu süreci sonuna ulaştıracağız.
"MHP GENEL BAŞKANI'NA VE ARKADAŞLARINA İÇİNE DÜŞTÜKLERİ ÇAMUR DERYASINDA İYİ OYALANMALAR DİLİYORUZ"
Başbakan Erdoğan, barış sürecinde yapıcı rol almak isteyen tüm siyasi partilere, STK'lara ve medyaya çağrıda bulunurken, MHP'nin bu süreçteki sert tavrını ise eleştirdi. "Biz MHP Genel Başkanı'na ve arkadaşlarına, içine düştükleri çamur deryasında iyi oyalanmalar diliyoruz" diyen Erdoğan, "Bütün hakaretlerine, kendisine cevap vermeyeceğim, aslı olmayan tüm iddia ve iftiralarına bizim de, milletimizin de kulağı tıkalı olacaktır. Milletimiz inanıyorum ki Türk'e ve Türk'ün kadim geleneklerine asla denk düşmeyen bu üsluba sandıkta gereken cevabı verecektir" diye konuştu.
Sürecin BDP için önemil olduğunu, PKK'nın silah bırakması durumunda BDP'nin de bağımsız bir siyaset yapma şansına kavuşmuş olacağına dikkat çeken Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu süreç BDP için son derece önemli. Aynı zamanda da değerli bir süreçtir. Biz boşuna bölücü terör örgütünün uzantısı demiyoruz. Bak, buyrun işte bölücü terör örgütünün uzantısıdır dememizin daha ispatı ne olacak, herşey çok açık ve net ortada. Terör örgütünün silahları bırakması en çok da BDP'nin artık bağımsız, bağlantısız siyaset üretmesinin önünü açacak, en başta BDP'yi silahın sultasından kurtaracaktır. Dolaysıyla BDP'nin bu süreçte hassasiyetleri azami derecede gözeterek, sorumluluk alarak, geçmişteki hataları tekrarlamayarak ilerlemesi en büyük beklentimizdir. Paris'teki suikastin hemen ardından bu suikastı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve hükümetine yıkmak, bu yönde iftira, itham ve telkinlerde bulunmak çok büyük bir sorumsuzluktur, densizliktir.
Biz bu ülkede 10 yıl boyunca demokrasi ile güvenlik arasındaki çizgiyi çok büyük bir hassayisetle muhafaza ettik. Faili meçhullere, işkenceye, derin yapılanlamalara evelallah biz en büyük darbeyi vurduk. Geçmişte işlenmiş onlarca cinayetin izini cesaretle biz surduk, sürüyoruz. Meydana çıkardıklarımız var, çıkaracaklarımız var. Bu devletin 80'lerde, 90'larda adeta teröre bahane oluştururcasına yaptığı uygulamalara biz son verdik. Biz yargısız infazların her zaman karşısında durduk ve durmaya devam ediyoruz. Paris'teki suikastin hemen arkasından devleti ve hükümeti suçlamak, gerçek faillere altın tepsi üzerinde fırsat sunmaktan öte birşey değildir."
"KILIÇDAROĞLU, SEN FRANSA'NIN AVUKATI MISIN?"
Başbakan Erdoğan konuşmasının bir bölümünde ise CHP lideri Kılıçdaroğlu'nu eleştirdi. Fransa'ya yöneltilen sorulara Kılıçdaroğlu'nun cevap verdiğini belirten Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nu acemi olmakla suçladı. Başbakan Erdoğan şunları söyledi: "CHP'nin, anamuhalefet partisi olarak bu süreçte daha aktif, daha etkin bir rol almasını biz her zaman arzu ettik. Ancak CHP her zaman olduğu gibi büyük bir zihin karmaşası içinde bocalamaya devam ediyor. Bir milletvekilleri bakıyorsunuz, teröristlerin dağda misafiri olan milletvekilleri ama yandaş medyaları abartıyorlar, neler neler düzenliyorlar. İşte buyurun pervasızca teröristin evine taziyeye gidiyor. Diğer bazı milletvekilleri süreçle ilgili olarak, ırkçı, ayrılıkçı açıklamalar yapmaya devam ediyorlar. Bir kısmı bakıyorsunuz mezhebi açıklamalar yapmaya devam ediyor. Genel Başkan sürece olumlu baktığını açıklarken, genel başkan yardımcıları, grup başkanvekilleri MİT Müsteşarı hakkında devlet ciddiyetiyle, hatta edeple bağdaşmayacak ifadeler kullanabiliyorlar. Bakın burada şunu da söylemek durumundayım; Akdeniz'de Mavi Marmara gemisinde 9 kardeşimiz, evladımız şehit edildiğinde ben İsrail'e Tevrat'ın bazı emirlerini hatırlatmıştım, benim bu hatırlatmama Telaviv'in cevap vermesi beklenirken, CHP'nin acemi genel başkanı çıktı Telaviv adına bana cevap verdi. Aynı şekilde Suriye meselesi karşısında Türkiye Cumhuriyeti'nin yanında durmak yerine, gitti Baas Partisinin; eli kanlı Beşar Esed'in yanında durdu onun sözcülüğüne soyundu. Utanmasa orayı da ziyarete edecek.
Şimdi de biz Cumartesi günü Fransa'ya, Paris'e bir takım sorular yönelttik cevap Paris'ten değil, onların adına Çin yolunda CHP Genel Başkanı'ndan geldi. İsrail'in sözcülüğüne pek hevesli olduğunu biliyorduk, şimdi de Fransa'nın avukatlığına hevesli olduğunu böylece öğrenmiş olduk. Sen Fransa'nın avukatı mısın, sen Paris'in sözcüsü müsün, Türkiye Cumhuriyeti'nin haklı bir sorusu karşısında Fransa adına cevap vermek sana mı düştü? Bu nasıl bir acemiliktir, bu nasıl bir ciddiyetsizliktir. Öncelikle hangi ülkenin anamuhalefet partisi, genel başkanı olduklarını kendi zihinlerinde netleştirmelidirler.
İkincisi kendisi ve arkadaşlarıyla bu sürecin yanında mı, arkasında mı, önünde mi yoksa karşısında mı olduğunu netleştirmelidir. CHP Genel Başkanı varoluşsal sorunlarını artış aşıp ulusalcı mı, milliyetçi mi, solcu mu, sosyal demokrat mı ne olduğuna biran önce karar vermelidir. Çark o kadar hızlı dönüyor ki, artık bilye dağıtmaya başladı."
"BİZİM PROJE PAKETİMİZ HAZIR"
Başbakan Erdoğan, terör sorunun çözümüne ilişkin CHP ile gerçekleşen görüşmeyi de anlattı. O görüşme sonrasında CHP'nin kendilerine henüz bir dönüş yapmadığına vurgu yapan Erdoğan, "Ben bunu CHP'ye gönül vermiş kardeşlerime de özellikle anlatıyorum, şikayet ediyorum. Bakın böyle bir insanın peşinden gidiyorsunuz, bu insan kimdir anlayın, tanıyın" dedi.
"Terörle mücadeleye yönelik bize bir önerisi varsa, bir öneri paketi varsa bizim kapımız sonuna kadar açıktır" diyen Erdoğan, "En ufak bir önyargımız yoktur, ekibimiz hazırdır, kaldı ki bizim proje paketimiz de hazırdır. Biz hemen sunarız, çünkü biz heran bunu çalışıyoruz. Biz her zaman dersini çalışan bir partiyiz. Sipariş üzre çalışan bir parti değiliz. Bu konularda hazırız ama bunlar hazır değil. Öneri dediler, teşhisle çıktılar; gazete küpürleri" şeklinde konuştu.
"LÜTFEN HİÇ KİMSE KARA PROPAGANDA BULUTLARININ ETKİSİ ALTINDA KALMASIN"
Başbakan Erdoğan, yeni sürece ilişkin olarak ise "Sabotajlar, tahrikler olabilir, sorumsuzca girişimler olabilir" diyerek vatandaşı uyardı. Erdoğan, "Terörü bir meslek, bir kazanç kapısı haline getirmiş olan çevreler, süreci baltalamak için rol üstlenebilir. Değerli kardeşlerim bizim niyetimiz hayır. İnşallah akıbetimiz de hayır olacaktır" diyerek, şöyle devam etti:
"Hayır dualar, azim, sabır ve kararlılık inşallah tüm sabotajları etkisiz hale getirecek. Tekrar ediyorum, bu süreç şehitlerimizin ruhunu, şehit ailelerimizin hissiyatını, ülkemizin, milletimizin değerlerini asla ve asla zedelemeyecektir.
Benim burada aziz milletimden, 75 milyondan bir ricam var. Lütfen hiç kimse kara propaganda bulutlarının etkisi altında kalmasın. İftira, itham ve yalanlara hiç kimse kulak asmasın. 75 milyonun bir ve beraber olarak kucaklayarak biz bu sürece ilerliyoruz. Biz sadece ve sadece kardeşliğimizi pekiştirmenin mücadelesini veriyoruz. Herkes elini vicdanına koysun. Etki altında kalmadan, propagandaya kulak asmadan, kalbiyle, yüreğiyle, vicdanıyla bu sürece baksın."
"EZAN-I MUHAMMEDİ'NİN GÖLGESİNDE KUCAKLAŞACAĞIZ"
Başbakan Erdoğan konuşmasının son bölümünde ise Hazreti Muhammed'in bir Hadis-i Şerifi'ni hatırlatarak kardeşlik ve birlik mesajı verdi. Diyarbakırlıların provokasyona gelmemesi gerektiğini belirten Erdoğan, bu milletin bin yıl boyunca aynı kıbleye döndüğünü söyledi. Başbakan Erdoğan konuşmasını şöyle bitirdi:
"Biz aynı kıbleye dönen tek bir milletiz. Biz 1000 yıldır bu topraklarda biriz, beraberiz, kardeşiz. Biz hep birlikte bu topraklarda Mevlana'dan, Yunus'dan, Hacı Bektaş'tan, Ahmedi Hani'den, Mele Ciziri'den, Vakit Heyra'ndan beslenmiş, o kaynaklardan ruhunu doyurmuş bir milletiz.
Bizim yolumuzu terör aydınlatmaz, bizim yolumuzu şiddet aydınlatmaz, bizim yolumuzu Yunus aydınlatacak, Ahmedi Hani aydınlatacak. 1000 yıl boyunca bu günlere böyle geldik Geleceğe de inşallah böyle yürüyeceğiz. Van'da, Diyarbakır'da, Ankara'da, İstanbul'da, Edirne'de kardeşlerim; aynı ezan okunuyor ve bize, hepimize dikkat edin aynı çağrıyı yapıyor. Hepimiz Ezan-ı Şerif'e kulak verecek, geleceği tahrip etmenin değil, hep birlikte geçmişi tamir etmenin mücadelesi içinde olacağız. İnşallah bu süreçte aradaki fitnecileri çıkarıp Ezan-ı Muhammedi'nin gölgesinde daha bir muhabbetle kucaklaşacağız.
Geçmişte her kese yönelik zulümlerin, baskıların, eziyetlerin hesabını birlikte soracağız. Geçmişte yaşananların geleceğe intikal etmemesi için birlikte çalışacağız. Her ne sorun varsa konuşarak, sohbet ederek, muhabbet ederek birlikte çözeceğiz. Silahı aradan çekeceğiz, sıkılı yumrukları aradan çekeceğiz, kardeşçe kucaklaşacağız.
Buradan, 75 milyona bütün samimiyetimle, bütün kalbimde şu hadisi şerifi hatırlatmayı bir borç biliyorum; Peygamberimiz mübarek parmaklarını birbirine kenetleyerek şunu söylüyor: 'Müminin mümine bağlılığı taşları kenetlenmiş bir bina gibidir.' İşte biz milletçe böyleyiz, böyle olmalıyız. Çok daha sağlam bir şekilde birbirimize kenetleneceğiz.
Kardeşlerim, buradan Diyarbakır'a sesleniyorum, buradan gelecek cenazelerin gideceği illere sesleniyorum. Birçok provokasyonlar hazırlanabilir, bir çok malum dar terörist grupların tahriki ile teşvikiyle bu cenazeler istismar vesilesi kılınabilir. İnanıyorum ki, aklı selim sahibi Diyarbakırlı vatandaşlarımız bu oyuna gelmeyecektir. Tuncelideki vatandaşlarımız bu oyuna gelmeyecektir. Kahramanmaraş'taki kardeşlerimiz, vatandaşlarımız bu oyuna gelmeyecektir. Ve hep birlikte bu oyun bozulacaktır diye düşünüyorum. Çünkü başlattığımız bu barış süreci, dinamiklenmek isteniyor. Buna prim vermemek lazım. Kendi iç hesaplaşmalarının bedelini, faturasını bu millet ödememelidir. Onun için uyanık olalım diyorum, onun için teenni ile bu süreci takip edelim diyorum. Allah yolumuzu açık etsin. Allah bizlere hayırlı bir sonuç nasip etsin. Bir kez daha 'niyet hayır, akıbet hayır' diyor, hafta boyunca çalışmalarınızda sizlere başarılar diliyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor, hepinizi Allah'a emanet ediyorum."