Ramazan ayının manevî iklimi asırlardır müminlerin ruhuna işliyor. Bu ayın Osmanlı’da ayrı bir yeri vardı. Mübarek ay Ramazan’ın gelişi öyle heyecanla karşılanırdı ki hem halk hem padişah bu ayın feyzinden mahrum kalmazdı...
Ramazan’ın gelişi, uzun zamandır özlenen bir dostun gelişini beklemek gibiydi Osmanlı’da. Meydanlardaki çeşmelerden şerbetler akar, misafir uğurlarken diş kirası verilirdi. Padişahlar, hem halkı hem de kendilerini bu ayın manevi iklimini doya doya yaşardı. Ramazan ayında huzur dersleri düzenleyen cihan padişahları, her gün ayrı bir âlimi sarayda ağırlardı. Hem dini hem fen ilimleri bu meclisin sohbetlerinde yer alırdı. Halk ise 7 akşam 3 sofra geleneğiyle ister zengin olsun ister fakir, evinde mutlaka misafir ağırlamaya özen gösterirdi. Yani herkes her hafta “Mutlaka eve misafir almalıyım” düşüncesindeydi. Sanat tarihçisi Talha Uğurluel, bunun sebebini “Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin.” hadis-i şerifine dayandırıyor.
Osmanlı’da kurulan yer sofralarında zengin fakir ayrımı olmaması için bazı uygulamalar yapılırdı. Farklı kişilerin birbiriyle tanışması ve ayrımcılık olmaması konusunda hassas davranan Osmanlılar, kurdukları her bir sofranın adlarına Kur’an-ı Kerim’den bir sure isimleri verirdi. Yasin sofrası, Tebareke sofrası, Bakara sofrası gibi. Her sofranın kaşıklarına kendi isimleri yazılır ve hepsi bir sepetin içine konulur. Ev sahibi kapıda misafirleri karşılarken bir yandan içi kaşık dolu sepeti misafirlerine uzatır. Misafir sepetin içinden aldığı kaşığın sapında hangi isim yazıyorsa o sofraya oturur. Böylelikle gelen kişinin zengin fakir ayrımı yapmadan aynı sofrada yemesine olanak sağlanır. Kullanılan kaşıklar, bir süre sonra eskirdi. Üzerinde sûre isimleri yazıldığı içinde atamazlar, kaşıklar itinayla yakılır, külleri de bahçelerdeki gül ağaçlarının diplerine dökülürdü. Misafir uğurlanırken de avucuna para konur ve ‘Bu akşam sizi soframızda yedirdik. İçirdik. Dişinizi eskittik. Bu da dişinizin kirası.’ denir, böylelikle kimse rahatsız olmazdı.
Meydanlarda kazanlar kurulurdu
Osmanlı’da meydanlar çok büyük bir önem arz ediyordu. Beyazıt, Çemberlitaş, Sultanahmet Meydanı gibi birçok meydanda Ramazan gelmeden evvel hummalı bir hazırlık yapıldığını anlatıyor Talha Uğurluel. İnsanların bir araya toplandığı iki yer vardı. Cami ve meydanlar. Meydanların belli köşeleri kazanlarla donatılır, uzun devasa yer sofraları kurularak toplu yemekler verilirdi. Başta padişah olmak üzere birçok kişi bu yemeklerin verilmesine destek olurdu. Ramazan’da çeşmelerin ve sebillerin içlerine muhakkak su yerine meşrubat doldurulurdu. Sultanahmet Meydanı’nda 1898 yılında yapılan Alman çeşmesinin içine de Osmanlı’nın son dönemine kadar Ramazan ayı boyunca şerbet doldurulurdu.