BÜYÜK OYUN / II. BÖLÜM
UZUN AMA GERÇEK-SABIRLA OKUMANIZ TAVSİYE EDİLİR.
Gözümüzle görelim, kulağımızla duyalım, gözlem ve araştırmalar yaparak doğru bildiklerimizi paylaşalım dedik.
Paylaştık ve etkisi bir kesim tarafından sessizlikle, üzerine alınanlar tarafından da alınganlık oluşturdu. Tercih etmek gerekirse fikrini rahatlıkla söyleyebilecek kadar cesur olanları yeğlerim.
Gezi Parkı olayları ile ilgili değerlendirmemizi iki aşamada yaptık, hatta 8.günden sonrası ayrı değerlendirilerek üç aşamalı ele aldık.
Birinci aşaması 5. güne kadar olan bölümdü. Birinci aşamada isteyen istediği kadar kuşku duyabilir. Ancak orada ki insanlar demokratik haklarını kullanıyorlardı. Buna kimsenin itiraz etmeye de hakkı yoktur. Aksi durum sıyrılmamış ön yargıların yüzeye tezahüründen başka bir şey değildir.
Madem Demokratik diyoruz o halde bunu söz ve davranışlarımızla ispat etmek zorundayız. İlk beş gün içerisinde eylemlere katılan olur, katılmayan olur "doğru bildiklerini yapıyorlardı", Kendilerini birçok çevreden tebrik ve takdir edenler oldu.
Oraya çıktıkları zaman onları eleştirmeye başlayanlara dahi anlatmaya çalıştık. Burası Patagonya’ya benzetilmek istenmiyorsa eğer, orada kullanılan demokratik bir hak var ve Anayasamızca da güvence altına alınmıştır. Her ne kadar bunları söylesek de değerlendirmelerin daha sağlıklı yapılabilmesi için gittik ve gördük. Bizzat akşam iş çıkışı fotoğraf makinemi de yanıma alarak bir saat kadar orada çekim yaptım. İncelemelerde bulundum.
Birikimlerim benim için yukarıda bahsettiğim sebeplere paralel olarak yeterli idi. Olumlu veya olumsuz olabilir. Ancak Anayasal temel hak ve özgürlükler gayet güzel ifşa ediliyordu.
Ancak bir sonraki sabah polis müdahalesi oldu. Sert ve gereksizdi. Güvenlik güçleri Parkı boşalttığı günün bir sonraki sabah saat 07:15'de yine oradaydım. Yine gezdim, yine görüp değerlendirmeye esas teşkil edecek yazı metninin çatısını oluşturmaya çalıştım. Oradan buradan, basmakalıp ön yargı, yalanlarla ve zanlarla değil, bizzat orada bulunarak, görerek, gözlemleyerek.
Bu arada her ne hikmetse hangi kesimden olursa olsun, bu konu hakkında hüküm yürütüp yargısız infaz yapanları, gittiğim hiç bir süre içerisinde oralarda göremedim.
Benim kadar içlerine girip özellikle 8. günden sonra orada ne tür bir yapılaşma olduğunu fark edebilmişler mi acaba?. Ben tanıdık kimseleri ve özellikle suçlama yapanları nedense birey olarak orada göremedim. Tanıdık simalar aradım ama bulamadım. Eğer birilerini marjinal söz, eylem ve davranışlar dışında, kara balta, çalakalem sallama yapanlar ne tür bir önyargı ve zihinsel yoğunlukla beslenmişlerdir anlamak mümkün değil.
Birlikte değerlendirelim;
-En tabi demokratik hakkımızı kullanarak çevrecilik eylemine başladık mı?.
Başladıkk..
-İsteklerimizi Anayasa, yasalar,uluslar arası normlar çerçevesinde dile getirdik mi?.
Getirdikk..
-Durup dururken Güvenlik güçlerine saldırıp, örgütsel doküman, resim ve benzeri şeyleri Atatürk anıtına veya AKM.ye astık mı?.
Asmadıkk..
-Derdimizi anlatıp tüm Türkiye’nin konuya vakıf olmasını sağladık mı?.
Sağladıkk..
-Güvenlik güçlerinin gereksiz ve sert müdahalesi sonrası, olayların herkesi aşırılık konusunda mutabık kıldık mı?
Kıldıkk..
-Müdahaleden sonra twitler, mesajlar vs. sosyal medyada patlak veren infial ile de bir hiçbir yeşil severe nasip olmayacak derecede Milleti elimizde olmayan ve dışımızdan kaynaklanan güçlerin devreye girmesi ile de Gezi Parkına akın ettirdik mi?.
Ettirdikk..
-İstediğimizin üzerinde ses getirdik mi?.
Getirdikk..
Bütün çevreciler, Yeşilaycılar, duyarlı vatandaşlar, yöneticiler ve her kim insanlık adına ,iyi niyetlerle hareket etmişse Tebrik ediyoruz arkadaşlar..
Neyse hazır popüler olmuşken hızımızı alamadık diyelim ve devam edelim dedik.
-İşi mahkemelik edip, yürütmeyi durdurma kararı aldırdık mı?
Aldırdıkk..
-Belediye başkanlarını bir kenara bırakıp devletin zirvesiyle muhatap olma şansını yakaladık ve saatlerce görüştük mü?.
Görüştükk..
-İşin boyutunu bırakın ülke içinde kalmayı uluslar arası arenaya kadar taşıdık mı?.
Taşıdıkk..
-Öyle bir infial yaratalım ki, isteyenimiz olur, istemeyenimizde ayrılıkçı örgütlerin durumdan istifade ederek uygun fırsatı yakalamalarına ve derin güçlere zemin oluşturmayı dahi başardık mı?.
Başardıkk..
Sonunda mahkeme proje uygulansın dese dahi, mevcut hükümetin halkoylamasına gideceğini ilan ettirdiniz mi?
Ettirdikk..
Eh artık tamam gençler daha fazlası zarar lütfen evlerinize dönün. Aksi takdirde ayrılıkçı örgütler ve aranızda provakatörler var, gidişat kötü değil çıkın dendi. Hedefe ulaşıldı. Rahat rahat yatabilirsiniz.
----Olmaz !.
----Neden?
----O gitsin ?
----Kim ?
----Sokaklara, caddelere adını yazıp yedi sülalesine envayi çeşit küfür ve hakaretler eden devletin başbakanı.
----Niçin ama. Ülkemiz demokratik bir ülke. Düne kadar öyle idi bu gün ne oldu. Bakın bu sizin işiniz değil. Amacınızın dışına çıkmayın, haklıyken haksız duruma düşmeyin.
----Olmaz sandık bize yaramazzzz. Demokrasi bize sökmezzz.. Biz artık daha fazlasını istiyoruz.
----Ne istiyorsunuz?.
----Bu Milletin, Vatanın lehine olan ve seçimlerden önce açıklamış olduğunuz ve seçilmenizi sağlayan projelerin iptalini istiyoruz. (Kanalistanbul, 3.köprü, 3.havalimanı. HES’ler, yargı alanı, sağlık alanı, üniversite vs.. gibi)
Haydaa.. Yak kardeşim sen neydin ne oldun, şah dedik şahbaz oldun.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu..
5, 10, 30, 50 ağaç dedik,
az gittik ------>>> uz gittik------>>> dere tepe düz gittik ----->>>bak nereden nereye geldik..
Birkaç ağaçtan başladık-------à>>> Ülkede katma değer yaratacak, Atatürk’ten sonra uzun vadeli ve Cumhuriyet tarihinin en önemli ve uzun vadeli projelerinin iptaline kadar ----à>>> kaf dağını da aşarak ---->>> devamında ---->>> Devletin seçimle işbaşına gelmiş mevcut iktidarının yıkılmasına varıncaya kadar işi büyüttük.
KISA SONUÇ;
-Anayasal hak, anayasal suça dönüşüyor.
-Niyetler, kin ve nefretler ortaya saçılıyor.
-Gizli güçler devreye giriyor.
-Öyle ki dışarıdan haçlı seferleri hortlamışçasına içerisi karıştırılıyor.
-Taksim kurtarılmış bölge ilan ediliyor.
-Sandık iradesinin çıkarlar doğrultusunda nasıl görmezden gelindiği ortaya dökülüyor.
-Mustafa Kemal Atatürk’ün 90 yıldır arkasına sığınan ve onun ismini çıkarları doğrultusunda kullanmaktan geri kalmayan sözde Kemalistler dahi, o kadar uğraştığı, kurduğu ve Cumhuriyette armağan ettiği Demokrasiyi silip atabiliyorlarsa onlara da yazıklar olsun!.
İnanılmaz !, Şaşılacak şey !
Tekrar tekrar söylemekte fayda var. Bu saçmalık ne ülkem nede Milletimin lehine bir durum içermemektedir. Belki yüzde 3’ün 5’in menfaatine olur. Ama asla ve asla halkın menfaatini bir kenara bırakalım, ileriki zamanlarda daha iyi anlaşılacağı gibi lehine zararına her şey var.
Bitsin bu saçma inatlaşma artık arkadaşlar. Ne olur ya!. Geleceğiniz, Vatanınız ve Milletiniz hatta doğmamış çocuğunuz adına bitirin. Aksi takdir de;
Mevcut iktidar da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olsa, emin olun bundan sonrası sizin için hiç hayırlı olmazdı. O dönem ile ipe, bu dönemin yasaları ile de ömür boyu hapse mahkum ettirirdi. Sizler Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun temsilcisi olamazsınız artık.
Sakın bundan sonra bile bile bu işi büyütenler, uluslar arası arena da satanlar, haçlı zihniyetini hortlatanlar, içimizdeki hainler, faiz lobileri vs..lerle beraber hareket edip, kendi Ülke ve Milleti aleyhine rezilden de öte rüsfay propaganda yapan her kim olursa olsun; Hangi kurum, etnik köken, milliyet ve düşünceden olursa olsun ne beni, ne Milletimi, ne Vatanımı ve bayrağımı, ne de ülkemin kuruluşunda emeği geçen tarihimin büyük liderlerini temsil edemez artık.
Bitirdiniz mi?. Hayır, hayır hayır..
Ne geçti elinize. 5. güne kadar iyi idiniz. Sempati kazandınız ve inanın bana Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi sonrası, mevcut iktidarı dahi yıprattınız. Mahkemeye yürütmeyi durdurma kararı aldıktan sonra eylemlere son verseydiniz. İşlem tamamdı.
Mevcut durumun devamı halinde sevmediğiniz iktidarı iyice büyütmeye başladınız. Tekrar oylarını artırıp taş gibi duran liderlerini çeliğe dönüştürdünüz ve etrafına milyonlarca sadık koruyucu eklediniz. Bitirmeye çalışmakla uğraşıp duran dış güçlerin maşası olmaya başladınız. Tüm ayrılıkçı örgütlerin orada birleşmesini ve yeniden hortlamalarına fırsat verdiniz.
Ancak Kötülük hiçbir zaman iyilikten fazla olamaz ve kazanamaz.
Bu aşamadan sonra şahit olduklarım, beni şu yöne doğru iyice itmiş durumda..
Bu Vatan moronların istediği düzleme çekildiği sürece, zombiler tarafından yok edilme tehlikesi ile daima karşı karşıya kalacaktır..
Anlamayanlara, vatansever ve inançlı olduğunu düşünüp de kendinden şüphe edenlere duyurulur. Kim bu ülkenin evladı, nerede yüreğiniz. Neredesiniz ?. Her şey güllük gülistanlık iken reklamınız arşı alaya varıyordu. Havanızdan geçilmiyordu. Yoksa ülkemi karıştıran moron ve zombiler kadar damı yüreğiniz yok. Bir zamanlar bu kelimeleri üzerine alınanlar şimdi anlamışlardır umarım.
Vatanını ve Milletini seven hiç kimse hainlikleri görmezden gelip moronlarla hareket edemez.
Neden hep birlikte lale bahçelerinde gezip, adam gibi, paşa paşa severek, sayarak, paylaşarak, ortak marş ve sevda türküleri söyleyerek, geleceğe hep birlikte gitmemek için bu kadar direniyoruz. Anlamak mümkün değil.
Ayrılıkçı itin kopuğun peşinden koşarak, bizi ayrıştırmalarına, içimize fitne-fesat tohumları her ektiklerinde bu ve buna benzer olaylara vesile olarak, aklın dahi alamadığı yönde hareket ederek, bilinçaltımıza yerleştirilmiş ön yargılı dürtüleri ikiyüzlülükle kullanmaya devam ederek, bir gün hasta bir gün ayakta, kör-topal, demokrat maskesi adı altında yoz ve yozlaşmanın ve de yontulmamış tek dişi kalmış çağdışı yobazların kontrolünde her atılan kemikte birbirimizi yemeye devam etmemin ne anlamı var ki?.
HANİ BİRDİK, HANİ BÜTÜNDÜK !..
Unutulmamalıdır ki.. Tarihin kalemi bitmez. Her an yazmaya devam ediyor.
Şimdi kendimizi bir hesaba çekelim bakalım.
Zaman mı bize uymuyor, biz mi zamana ?.
Fatih zamanında mı, yoksa bir o kadar gelecekte mi
Yaşamalıydık !.. bilemiyorum.
İliklerinize kadar yaptığınızın doğru olduğuna inanıyor musunuz. O zaman herkesi kucaklayın. Kimse sizin gibi düşünmek zorunda değil. Önemli olan doğruları konuşmaktır. Doğruları konuşana kızma ve eleştirme hakkını kendinizde bulabilmeniz için, ondan daha doğru ve daha cesur olmak zorundasınız. Yoksa susacaksınız.
İkiyüzlü, fitne-fesatlar bunu yapamayabilir. Bu sadece taksim olayları ile ilgili yanlış yapanları kapsamamaktadır. Bu iki yüzlülük korkaklık herkesler de olabilir. Herkesin de muhakkak korktuğu bir şeyler vardır. Gayet doğaldır da.
Zaman zora girince, bazısı etek altına sığınır, bazısı da alnı açık bağırır. Fikrini söyle, düşünceni aktar. Bilgisiz ve donanımsız mısın. O zaman sus. Arkadan dolap çevirenlerin safında yer almaktansa, susup adam sanılmayı tercih edenlerin arasında yer al. Adam ülkenin ve Milletin bölünmez bütünlüğüne kasıt varken ortaya çıkandır.
Gelelim sığınılan bahanelere. Haliyle bahanelerin hepsi şahane de ..
yi - ye - ne ! . .
Aslında bu "BÜYÜK KUMPAS"ın ikinci bölümünü yazmayı hiç düşünmüyordum. Ancak çalıştığım kurumda pırıl pırıl iki tane hanım kardeşimle konuşurken, karşılıklı fikir alışverişinde bulunduk. Gezi parkı ile ilgili zerre laf aramızda mevzubahis olmadı. Konu sendika ve sendikal hareketler olup, geçmişten bugüne kadar olan veya olması gereken sivil toplum örgütlerinden bahsettik.
Çok hoşuma giden bir cümle kullandılar.
"Biz akşam mesai bitimine kadar kendimizi, bizim diyebileceğimiz bir sendika istiyoruz. Biz sendikaya üye olurken siyasi partilere üye olmuş gibi algılanan bir sendika istemiyoruz"
Bu kadar basit ama anlayana. Arkamızda sağlam duracak, sağımızda güven verecek, solumuzda başımızı yaslayacak, önümüze çıkan her doğruyu kimden, hangi kesim, ve düşünceden gelirse gelsin destekleyecek, yanlışa boyun eğmeyecek ve sistemin, siyasetin, çarkın içindeki menfaat gruplarına yenilmeyecek bir sendika istiyoruz. Sayımız.. önemsiz. Yeter ki bozulup harap olmayın, bugün savunduğunuz değerleri yarında savunmaya devam edin.
Yukarıda bahsi geçen konuşmalardan ben şunu anladım ve paylaşma ihtiyacı hissettim.
Kim neye, nasıl inanırsa inansın, herkes düşüncesinde hür ve iradesini yansıtmakta serbesttir. Ancak konu memur ve memur hakları olunca bir araya gelmeyi bilmeyen, ayrımcılık yapan, kendi siyasi düşünceleri doğrultusunda hareket eden ve hizmet şeklini bu değerler üzerinde kişisel eksene oturtanlarla işimiz olmaz.
Çünkü eğer uzun süre bir arada kalıyorsak birlik ve beraberlik içinde ya hareket ederiz. Yada parça pincik olmaya çiğnenmiş değerler üzerinden vicdan ve cüzdan ekseninde paralanmaya devam ederiz. Buda insanların sendikalara bakış açısını olduğu gibi muhafaza etmesine sebep olur. Yani olumsuz. Zamanında Sendikacılık yapmaya çalışanlarında kemikleri sızlamaya devam eder.
Yüzde yüz katılmamak mümkün değil. Esnemek demek biat etmek değildir. Başını kaldırıp bakmak demek de nefret saçmak veya ön yargılı olmak değildir. Bireysel düşünceler kişinin kendisini bağlar. Yazar çizer. Bu herkesi veya her kesimin temsil etmez ve bağlamaz. Şu an benim yaptığım gibi. Öz değerler kişinin birinci derecede kendisine aittir. Karşı düşünceleri dinleme olgunluğu, cesaret ve tahammülü olan herkes elinde ve dilinde olanları söylemekte ortaya sunmakta serbesttir.
Tam burada tekrar Gezi Parkı eylemlerine dönelim ve yapılan eleştirilerin değerlendirmesi ile devam edelim.
8. gün'den sonra;
Sirkeci deki hamalı, köydeki çobanı, halk pazarında ki alış veriş yapan Ayşe ninesi, Çamlıca saltanat sinekleri, sahibine hizmette kusur etmeyen baz istasyonları, Ankara'da oradan geçen madde bağımlısı, köprü altını mekan edinen ve koynunda bir şişe alkole sarılarak yatan evsizi, doğduktan bir kaç ay sonra omuzlayıp meydanlara indirdiğimiz korkulu gözlerle etrafa bakan bebeler, okul çıkışı taksime yönlendirilen 15 yaşındaki çıkmamış bıyığı dahi terlemeyen çocuklar ve üniversitelerde not bahane taksim şahane sloganları ile mecburi istikamet Taksim olarak yönlendirilen gençliğim-geleceğim, daha önce bazılarınca çaput denilen eşarpları ilk kez bağlayarak orada çeşitlilik oluşturmaya çalışanlar, haneden sıvazlanan paralı İgorlar, Tomas'lar, Sementa'lar, 120 TL karşılığında gezi parkında bekçilik yapmak için aranan işsiz gençler, karanlıkların efendileri, gözü körler, topallar, sağırlar, balkanlardan gelen yağmur bulutları, ABD’deki kasvetli kasırgalar, Coniler, Almanın Fühleri, İngiliz’in itleri, Rus’un kızılı, Yahudi’nin sığırı, Malum veya değil, Uşak veya değil, yerli-yabancı basın, AB'sinden tutun da kutuptaki ayısına kadar herkes işin içine dahil edilmiştir.
Ee.. şimdi ne olacak?.
-Arkadaşlar mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdirdik mi?.
Verdirdikk..
-Dünyayı başımıza toplamayı başardık mı?.
Başardıkk..
-Bir kaç ağaçtan meseleyi Ülkenin meşru hükümetinin ta seçimlerden önce açıkladığı projelerin iptaline kadar getirdik mi?.
Getirdikk..
-Ülkenin imajını yerle bir etmek için içimizden dışımızdan her türlü olumsuz söz, eylem ve davranışta bulunduk mu?.
Bulundukk..
-Yabancı ajanslara "Bunlar Türkçe bilmez, iyide anlayamazlar zaten deyip" İngilizce yazılar yazarak anamızı, atamızı jurnelledik mi?.
Onuda yaptıkk..
-Yabancı basına, devlet başkanlarına, AB’ye, içimizdeki mevzuda üstüne vazife olmayan dışarıdaki iti kopuğu dahi olaya vakıf hale getirdik mi?.
Getirdikk..
-Biz böyle istiyoruz böyle olacak zihniyeti ile ülkemizi savaş alanına çevirip, vurduk, kurduk, hakaretler ettik, kanunları çiğnedik, seçimle gelmiş mevcut iktidara meydan okuyup, Taksimi kurtarılmış bölge olarak göstermeye çalıştık mı?.
Çalıştıkk..
-Atatürk Kültür Merkezine ve Taksimdeki simgesel anıta, mazimize hakaret edercesine, bu ülkenin kurucusunu hiçe sayarcasına bir kaç çapulcunun poster ve resimlerini asmasına ses çıkardık mı?.
Çıkarmadıkk..
-Onlarla halay çekip, ekmeğimizi, suyumuzu paylaşırken, aynı havayı solurken, Ayyıldız’lı bayrağımızın dahi değer arzetmediği durumlarda her fırsatta arkasına sığındığımız ve çıkarlarımız için yozlaştırmaktan dahi utanmayacak yüzsüzlükle, büyük önderimizin büstüne ve isminin verildiği kültür merkezine asılan afişler, flamalar, resim ve ayrılıkçılığın kralını yansıtan sloganlarla kankalık yaparken "Biz Mustafa Kemalin Çocuklarıyız" demekten utandık mı?
Utanmadıkk..
-Etraftaki dükkan sahiplerinin çocuklarının da olabileceğini düşünüp, onların haklarının gasp edildiğini düşündündük mü?.
Düşünmedikk..
-Demokratik Cumhuriyetlerde seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiğini anladık mı?.
Anlamadıkk..
-İşimize mi gelmedi, yoksa Demokratlığı sadece kendi emellerimiz doğrultusunda kullanacak kadar ikiyüzlülük ve barbarlık örneği olarak sergiledik mi?
Sergiledikk..
-Özellikle sekizinci günden sonraki günlerde o kadar provakatif eylemciler varken ve ülkenin durumunu karıştırmak isteyenler mevcutken, bu oyuna alet olmaktan utanırım deyip oradan ayrıldık mı?.
Ayrılmadıkk..
-Mevcut iktidarın, güvenlik güçlerin sağduyulu çağrılarına sağduyulu cevaplar verip, bunun devamının Ülkeye ve Millete zarardan başka bir şey olmadığı anlatıldığı halde oradan ayrıldık mı?.
Ayrılmadıkk..
-Mustafa Kemal Atatürk olsa idi eğer, size ne tür bir ceza verirdi telkinlerine rağmen bir çok olaya alt yapı hazırlamaya devam ettik mi ?.
Ettikk..
(* Mevcut yasalara göre; Seçilmiş hükümeti düşürmeye çalışmak, Kamu düzenine zarar vermek, ülkenin ve Milletin bölünmez bütünlüğüne kasıt, içte ve dışta kargaşa ve anarşi yaratma eylemlerinin bizzat gerçekleştirilmesinden dolayı ömür boyu ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi ile adalete hesap vermeye)
Dünyanın bir çok yerinde ta Osmanlı zamanlarını andırırcasına yürüyüş ve gösterilerin yapılmasına sebep olup, batılı çıkarcı karanlık güçlerin bir araya gelerek resmen haçlı ittifakının hortlamasına sebep olduk mu?.
Oldukk..
Bir Roma’yı yaktırmadığınız kaldı valla. Daha ne istiyorsunuz.
-Ülkenin, vatanın ve Milletin bir çok değerini alt üst ederek, ayrımcılık tohumları atmayı ve Milleti bölmeyi başardınız mı?.
Başardıkk..
Dönün arkanıza da bir balın. Neyi başardığınızı. Hiç bir şey başaramadığınız gibi ancak kin ve nefret kusarak kendinizi ifşa ettiniz.
Ayırıyorum ..
Kimi ?.
Tabi ki hangi kesim ve görüşten olursa olsun masum, kandırılmış insanları..
Herkes düşüncesini söylemekte serbesttir. Bunu başaramadınız inanın bana daha fazla kenetlenmelerine sebep oldunuz.
Eğer burada iki taraf varsa ve herkes doğru bildiğini yapıyorsa; Beğensek de beğenmesek de ve mesele memleket meselesi durumuna dönüştürülmüşse her halde Alkanlarla sulanmış, adına şiirler yazılmış, bir Hilal uğruna akıtılan kanlarla oluşturulmuş, Çanakkale’yi, Conkbayır’ı, Kıbrıs’ı gözyaşı ve onur timsalimiz olarak tarihe yazdırmış bu Milletin çıkarları için her türlü savunmayı yapacağım. Bunu da kimseye soracak değilim.
Burada bırakın sendikacılık, siyaset, politika vs.. gibi içimizdeki uçukların üç gr. beyinleri ile üretmeye çalıştıkları ve saçma saplantılarla itibarsızlaştırma masallarını.
Sizin başardıklarınız Taksim ve Gezi Parkı etrafındaki ayrılıkçılarla, birkaç azınlıkla, kandırılmış ve halada kandırılmış olarak kalmış benim birkaç bin masum kardeşimden ibaret olup, yapabildiğinizin en iyisi dış güçlerle, dış basın ve medya ile, dövmelilerle, sövmelilerle, mabed ve muhabbet edip, aranızdaki sağır duymaz uydurur masalını anlatarak gelecekte hainlik mertebesinde tarih deki yerinizi almak olacaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü de Çankaya mahkum edip devre dışı bırakanda onlardı.
Doğru bildiğini ve halada doğru yaptığını inanarak mevcut olayları devam ettiren ve onları destekleyenleri ve Gezi Parkının ilk 8. Güne kadar olan kardeş, vatandaş ve arkadaşlarımı bir kenara koyuyorum. Bile bile isteye isteye, geçmişine Anasına, Atasına, Vatanına ve Milletine ihanet içinde olanları kasıt ediyorum. Çok da yarası olan varsa bu saatten sonra üstüne alınır ve gocunur. Daha sağlam delil ve görüntüler istiyorlarsa çektiğim resimleri de paylaşabilirim. Ama ben utanırımda onlar yine utanmaz…
Üstelik etrafta isimleri dahi söylenen yabancı uyruklu devşirmelerde istihbaratın devamındaki illegal kişilerdir. Alan ve özellikle çevresindeki yapılaşmayı gidip herkesin görmesini tavsiye ederdim.
Üstüne basarak, hatta altını çizerek söylüyorum. 5. Günden sonra anlaşılmaya başlayan niyetin 8. Günden sonra deşifre olduğun anlaşıldığından itibaren orada kalmakta ısrar eden bilerek ve isteyerek karanlık mihraklara hizmet edenlerin ecelleri geldiği zaman bu kutsal vatan toprağının kabul dahi etmemesini umarım.
Gayri resmi istihbarat birimleri fitne ficurlarla ortak çalışıyor. Taksimde Fühler’de var Tatyana’da İgor’da var Sem Amca’da Şaron’da var Feyman’da var. Fitne fücur dolmuş, ayrılıkçı tüm gruplar tamamen piyon olmuş, ne Ata sayar ne Vatan ortalık CNN İnternational ve benzeri yerli provakatiflerin yalanlarıyla dolmuş.
Herkes kardeştir. Hangi düşünce, etnik köken ve zümreden olursa olsun. Ancak Milletime ait zeytin ağacından sana uzatılan bir dal var. Ama sen yetinmeyip, karanlık güçlerle birlikte kökünden kesip götürmek istiyorsun.
Bu bu filmleri çok gördük. Bekleyin tarih yazıyor. Bir kaç ay veya yıl sonra daha iyi anlaşılacak. Hesabı getirdiğin yoldan kapatırsın. Erkek gibi, adam gibi, demokrat gibi...
Ne kazandırdınız, faizlerimi düşürdünüz, üretim mi yaptınız, katma değer mi yarattınız, yoksa kişi başı geliri artırıp enflasyonumu düşürüp işsiz sayısını mı azalttınız. Olimpiyatlarımı ülkemize getirdiniz. Bitsin artık bu saçmalık.
Ne yaptığınız belli sebep olduğunuz ve ayrılıkçı örgütlere vermiş olduğunuz fırsatlardan ve de haçlı zihniyetinin yeniden hortlamışçasına içimize kadar dalmasına sebep oldunuz.
Kime?
Niçin?
Neyin karşılığında?
Çeşitliliği ile övündüğümüz bu Milleti sattınız ?.
Başınız göğe erdi mi?.
Tebrikler !.. Tebrikler !.. Tebrikler !...
YARINLARA YÜRÜMEK İSTEYEN;
Önce niyetini gösterir. uzatılan eli tutar, sevgi ve dostluk mesajları verir. Allah’ın tüm canlılardan farklı olarak vermiş olduğu en büyük hediye olan aklı kendi insiyatifinde tutar. Başkalarına kiralatmaz, sopa ile, taşla, silahla, yakıp-yıkarak değil !.. kalemle, defterle, kitapla, konuşarak, anlaşarak, yazarak, severek, sevilerek, saygı duyarak, kendisi için istediğini başkası içinde isteyerek, hep birlikte, birlik ve beraberlik ister.
Ben istiyorum..
Sen istiyor musun?. Ben seni seviyorum..
Sen beni seviyor musun?
Öyleyse ver elini sıkayım, tekrar doya doya sarılayım.
Birlik ve beraberlik mesajlarınızı gönderebileceğiniz gibi eleştirilerinizi de yapabilirsiniz.
Saygılarımla …
Yakup AKBULUT