Bugünlerde Suriye ile yatıp Mısır’la kalkıyoruz; Mısır’a yanıp Suriye’ye ağlıyoruz.
Bu duyarlılık, “Küresel Şer Odakları”nın İslam Coğrafyası üzerindeki “kirli emeller”inin ve melanetlerinin görülmesi, sistemli-plânlı bir propagandayla müslümanlara benimsetilmeye çalışılsa da, “gâvur ile dost olunamayacağı” hakikatinin içselleştirilmesi bakımından çok önemli.
Ancak, müslümanların “yerel düşünüş”ün kısıtlı ve biçimlendirilip kontrol altına alınmış kabuklarını kırarak “küresel düşünce boyutu”na geçebilmeleri, aralarındaki her türlü “sınırlar ve sınırlamalar”ı bertaraf edip “vahdet”i gerçekleştirebilmeleri, “Ümmet Şuuru”na erebilmeleri, “Ümmet Birliği”nin nasıl da elzem olduğunu anlamaları bakımından daha da önemli.
Artık müslümanlar, “İslam Coğrafyası” ile bütünleşmeye, kendi coğrafyasına sahip çıkmaya, aralarındaki bütün sınırlara ve engellere rağmen “Ortak Ümmet Duyarlılığı”nı kazanmaya eskisinden daha meyyal hale geldi; bu gerçekten önemli bir kazanım. Mısır ve Suriye’nin yanına Kafkasya’yı, Afganistan’ı, Irak’ı, Arakan’ı, Patani’yi, Mali’yi... de koyun. Artık bu parçalanmışlığın, bu kıyımın durdurulması için “emperyalist küfür güçleri”nden medet beklemenin ne kadar yanlış olduğu, çünkü zaten “Ümmet-i Muhammed”in başına bu “derin musibetler”i musallat edenlerin kendisinden medet umulan o “emperyalist şer odakları” olduğu artık daha net anlaşılmış bulunuyor.
Tam da bu noktada, “İslam Coğrafyası”nın sadece Afrika ve Arap ülkeleri ile bir kısım Uzakdoğu ülkelerinden, “Ümmet”in de sadece buralarda yaşayan toplumlardan ibaret olmadığını hatırlatma gereği doğuyor. Nedense bu zamana kadar bu gözardı edildi.
İşte Orta Asya... Türklerin ata yurdu... Bugün “Doğu Türkistan” ve “Batı Türkistan” olarak ikiye ayrılan, ardından Batı Türkistan’ın da kendi içinde beş parçaya bölündüğü Türkistan İslam diyarı... Ancak “Anavatan”a sahip çıkıldığı kadar “Atavatan”a sahip çıkmamayı anlayamıyorum. “Atavatan”ını terk eden Anadolu Türkleri, her nedense bir daha dönüp arkalarına bakmadılar ve irtibatı öyle bir kopardılar ki, şimdi tekrar bağlantı kurmanın elzem olduğu bir dönemde, oluşturulmuş derin uçurumu, aralığı, mesafeyi kapatmakta zorlanıyoruz; nasıl yapacağımızı bilemiyoruz.
Bu zamana kadar “Ümmetçi müslümanlar”ın, nedense yanlış yapıyormuş hissine kapılarak, “Milliyetçilik olmasın diye” Orta Asya müslüman Türk toplumlarını fiilen “Ümmet-i Muhammed”in dışında tutmalarını anlamak mümkün değil. Elbette milliyetçilik olmasın; ancak, “Türkistan’daki müslüman Türkler’i Ümmetin evlatlarından saymayan bir pratik”in de kabul edilebilir akli ve hissi bir yanı olamaz.
Nitekim adalete, hakkaniyete, gerçekçiliğe uygun olmaması pahasına Türkistan’ın İslam coğrafyasından, “Türkistan Türkleri”nin de İslam Ümmetinden olduğu gerçeğini yok saymanın bugünkü yansımalarına şöyle bir göz attığımızda, Ortaasya’da yaşanan insanlık dramının, ızdırabın, kıyımların mes’uliyetini biraz da kendi omuzlarımızda hissedebiliriz.
Bunu hissetmek zorundayız; çünkü Iraklısıyla, Suriyelisiyle, Filistinlisiyle, Mısırlısıyla “müslüman Arap”ın sorunu bizim derdimiz, “müslüman Afganlı”ın sorunu bizim derdimiz, “müslüman Afrikalı”nın sorunu bizim derdimiz, “müslüman Uzak Asyalı”nın sorunu bizim derdimiz, “müslüman Kürt”ün sorunu bizim derdimiz de, neden “müslüman Türkistanlı”nın, “Uygur”un, “Özbek”in vs. sorunu bizim derdimiz değil?
Müslümanlar olarak Türkistanlı müslüman Türk toplumlarının haklarının, özgürlüklerinin bizim için hiçbir önemi ve değeri yok mu? Neden Türkistan müslümanlarını “İslam kardeşliği”nin bir yerine sığdıramıyoruz; onları buna lâyık görmüyoruz?
Bugün Suriyeli, Mısırlı, Filistinli müslümanların özgürlük mücadelelerini destekleyen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. Yanlış mı? Hayır, doğru! Ancak aynı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, “Putperest-Komünist Çin” zulmü altında inim inim inleyen Doğu Türkistan’da, Uygur müslümanlarının yaşadıkları drama karşı nasıl bir politikası var? Onların özgürlüğü, hakları için nasıl bir uluslararası siyaset izleniyor? Bu vahşete karşı dünyanın ayağa kaldırılması gerekmiyor mu? El altından “müslüman Uygur Türkleri”nin örgütlenmesine, kendi “öz savunma güçleri”ni kurmalarına yardımcı olunması lazım değil mi? Neden müslüman Uygur Türklerinin hak ve özgürlükleri Çin ile olan “zorunlu ticaret hacmi”ne kurban ediliyor da, “Çin’in vahşi katliamları”na karşı kimsenin sesi çıkmıyor?
İşte Özbekistan... Özbekistan’da öyle bir diktatör hüküm sürüyor ki, tarih boyunca gelmiş geçmiş bütün zalimlerin zulüm yöntemlerini bir araya getirmiş, tatbik ediyor. Bunu bütün dünyanın gözleri önünde, Amerika, Rusya, İngiltere, Çin ve diğer emperyalist ülkelerin onay ve desteğini alarak yapıyor. Buna dair ayrıntıları gazetemizde bugün başladığımız yazı serisinde ibretle ve tüyleriniz diken diken olarak okuyacaksınız. Ancak “Arap Baharı”nı destekleyen Türkiye, nedense Özbekistan’a ilgi duymuyor.
Şimdi her müslüman kendi vicdanına sormalı: Türkistan İslam Coğrafyası’ndan, müslüman Türkistan Türkleri de Ümmet-i Muhammed’den değil mi?
http://www.habervaktim.com/yazar/61087/turkistan-islam-cografyasindan-degil-mi.html